Herkesin bildiği ya da ‘bildiğini zannettiği’ bir konuda yazı hazırlamak çok streslidir. Çünkü baştan okunmama riskiyle karşı karşıyasınızdır. ‘Ne yapmalı?’ diye düşünürken akla yatan çözüm, ‘Çok farklı bir giriş yazayım’dır. Ama mesele burada da bitmez: ‘Peki, nasıl bir giriş?’
İstanbul’a dair hazırladığımız çalışmaya katkı sağlayan arkadaşların tamamı bu sıkıntıyı çekti mi bilemem. Fakat ben ziyadesiyle zorlandım. Hele bir de şehrin son yıllardaki olumlu değişimini nazara verme düşüncesiyle hareket edince durum iyice çetrefilleşti. Çünkü “birkaç senedir İstanbul’da güzel gelişmeler yaşanıyor” anafikirli bir yazıya iştirak edenler kadar karşı çıkanlar da bulunacaktır. Ancak biz tabloyu somut misallerle destekleyerek hazırlama niyetindeyiz.
Fatih ve Eminönü ilçelerinin 80 yıl aradan sonra birleştirilmesi, son dönemin şüphesiz en önemli değişimlerinden. Roma, Bizans ve Osmanlı devirlerinde tarihî yarımada yekpare kabul edilip buna göre idare edilirken; 1928’de ikiye bölünmüştü. Fakat sonraları anlaşıldı ki kültürel ve tarihî mirası itibariyle İstanbul’un kalbi konumundaki sur içi bölgesinde iki başlı yönetim, birçok işin bürokrasi çarkına takılmasına yol açıyor. Bilhassa mevcut hükûmetin söz konusu bölgeyi kültür turizminin ağırlık kazandığı bir yöne sevk etme gayreti, yeni yapılanmanın da önemli gerekçelerinden.
Birleşme, şehir sakinleri açısından hayatlarını doğrudan ilgilendiren bir mevzu gibi görülmeyebilir. Bu sebeple vatandaşlara dönük gelişmelere bakılırsa ilk aşamada belediye hizmetlerini ele almak gerekiyor. Çünkü ulaşımdan trafiğe, toplumu rahatlatacak mesire yerlerinden temizliğe kadar birçok husus yerel yönetimlerin sorumluluk alanına giriyor.
Özellikle 1950’lerden sonra hızla artan şehir nüfusu beraberinde konut problemini ve gecekondulaşmayı doğurdu. Bu sıkıntıların temelindeyse plansızlık yer alıyor. Konuyu planlama temeline oturtan İstanbul Büyükşehir Belediyesi de ‘İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’ ismiyle sivil toplum kuruluşlarına da yer veren bir kurum ihdas etti. Kentsel dönüşüm çalışmalarını ve yeni iskân alanlarını da bu çerçevede değerlendirmek mümkün.
Ancak İstanbulluları can evinden vuran mesele kesinlikle ulaşım ve trafik. Şehrin tıkanık noktalarını rahatlatma adına inşa edilen kavşaklar, taşıma yoğunluğunu azaltmak için gerçekleştirilen raylı sistem hamleleri gözlerden kaçmıyor. Fakat tüm bunların içinde metrobüs hattının muhakkak ki farklı bir yeri var. Her ne kadar şimdilerde değişik eleştiriler gelse de son yıllarda vatandaşın ekseriyeti nezdinde kabul gören dikkat çekici bir çalışma, metrobüs. Araç sahipleri açısındansa İspark eliyle Büyükşehir’in otopark konusunu bir nebze düzene koyması önemli. Şehirde son 5 yılda inşa edilen kapalı otoparkların araç kapasitesi 2110. İETT bünyesine yeni katılan otobüsler, İDO’nun artan yolcu kapasitesi ve altyapıya dönük çalışmalar da tek tek sayılamayacak kadar geniş.
15 milyonluk İstanbul’da yatırım bekleyen alanlardan biri de şüphesiz, çevre. Yeşil alan miktarının artırılması, insanların hafta sonu aileleriyle ziyaret edebileceği mesire yerlerinin ve sosyal tesislerin inşası da son yılların gelişmelerinden. Belediye verilerine göre son 5 yılda 407 park projesi tamamlandı. Lale projesi kapsamında söz konusu sürede 36 milyon 175 bin lale dikildi. Projenin ‘alım garantili çiçek yetiştiriciliği’ ayağıyla da onlarca aile iş imkânına kavuştu. Sosyal tesisler de dikkat çeken açılımlarından. Hâlihazırda Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı 30 sosyal tesisten (2004’ten bu yana) 23 milyondan fazla vatandaş yararlandı.
Yurt dışında birçok örneği bulunan ancak bugüne kadar İstanbul’da inşası gerçekleşmeyen projelerden biri de panoramik müzeydi. Fethin canlandırıldığı Topkapı’daki müze, şehrin kültürel hayatına eklenen önemli ayrıntılardan.
Buraya kadar saydıklarımıza dair kimileri salt yerel yönetimin hizmetlerini sayıyor eleştirisi getirebilir. Fakat başta da belirttiğimiz gibi İstanbul’da gerçekleşen projeler yalnızca belediyeyi ilgilendiren hususları kaplamamakla birlikte büyük bölümü bu alana girmektedir. Yine de İl Özel İdaresi’nin ve Vakıflar Bölge Müdürlüğü gibi sorumlu kurumların da son yıllarda dikkat çeken faaliyetleri bulunmakta. Mesela, 2000 öncesine göre bütçesi ve imkânları genişleyen Vakıflar Bölge Müdürlüğü, il genelindeki başta Süleymaniye gibi nice önemli eseri restore etmekte. Ağırlığı tarihî yarımada da gerçekleşen bu çalışmalar tamamlandığında şimdiki Fatih ilçesinin Eminönü semtinde turizm potansiyeli muhtemelen artacaktır.
İstanbul’un dönüm noktaları
M.Ö 658: Rivayete göre, İstanbul’u ilk kuranlar Megaryalılar. Haliç ile Ligos burnu arasında kalan bölgeye liderleri Byzas’ın (Bizans) ismini verirler (Marmaray Projesi kazılarında şehir tarihinin M.Ö. 8000’e kadar dayandığına dair bulgular ortaya çıktı).
M.Ö 340: Büyük İskender’in babası Makedonyalı II. Filip, şehri kuşatır; ancak alamaz. Sonrasında İranlılar, Avarlar, Ruslar, Macarlar, Venedikliler ve Cenevizliler de teşebbüste bulunur; ama netice değişmez.
194: Roma İmparatoru Septim Severus şehri ele geçirir.
330: İmparator Konstantin zamanla ihmal edilen Bizans’ı tekrar imar ederek Yeni Roma (Konstantinopolis) ismini verir.
476: Roma İmparatorluğu 395’te Batı ve Doğu diye ikiye bölünür. İlkinin 476’da yıkılmasıyla, Konstantinopolis merkezli Doğu, imparatorluğun mirasını üstlenir.
408/450: İmparator II. Teodos’un hükümdarlık yıllarında Konstantinopolis Roma-Latin etkisinden Yunan eksenine geçer.
532: İmparator I. Jüstinyen’e karşı çıkanlar, Nika adı verilen isyanı başlatır. Bir rivayete göre Hipodrom’da (Atmeydanı-Sultanahmed) 30 bine yakın isyancı öldürülür. Aynı yıllarda bugünkü Ayasofya’nın inşasına (bitiş 537) başlanır.
655: Hz. Osman devrinin Suriye Valisi Hz. Muaviye komutasındaki Müslüman Araplar Konstantinopolis’e ilk deniz seferini düzenler. Karadan ilk muhasaraysa Hz. Muaviye’nin halifeliği sırasında oğlu Yezid komutasındaki orduyla gerçekleşir (668). Bu sefere Ebû Eyyûbe’l-Ensarî (Eyüp Sultan) ve daha birçok sahabe hazretleri de iştirak eder. 714’de de bir harekâta girişilir fakat sonuçsuz kalır. Müslüman Araplar en son 781’de başarısız bir girişimde bulunur.
1071: Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, Malazgirt Zaferi’yle Anadolu kapılarını Türklere açar. Savaşın etkisiyle Konstantinopolis’te imparator değiştirilir. Türkler artık Anadolu ve taht şehri için tehdittir. Şehir doğudan ve denizden kuşatılma riski altındadır.
1204: Kudüs’ü almak için yola çıkan 4. Haçlı Seferi ordusu Konstantinopolis’e gelince ‘kutsal’ amacını unutup şehri yağmalar. 57 yıl sürecek Latin egemenliği başlar.
1391: Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid şehri kuşatır; ancak alamaz. 5 yıl sonraki denemesinde de başarılı olamaz. Bu uğurda 1397’de Anadolu Hisarı’nı da inşa ettirir.
1412: Ankara Savaşı sonrasının (Fetret Devri) zorlu yıllarında dahi Konstantiniye akıllardan çıkmaz. Yıldırım Bayezid’in oğullarından Şehzade Musa Çelebi şehri kuşatır; fakat emeline ulaşamaz.
1422: Fetihten önceki son girişim, geleceğin ‘fatih’i Şehzade Mehmed’in babası Sultan II. Murad tarafından gerçekleştirilir…
29 Mayıs 1453: Yıllarca devam eden hazırlıklar ve aylarca süren kuşatma sonucunda Sultan II. Mehmed İstanbul’u fetheder.
1453 sonrası: İmar faaliyetlerine girişilir. Topkapı Sarayı ve Kapalı Çarşı inşa edilir. Bizans’tan kalan miras onarılır. Ülkenin farklı yerlerinden getirilen aileler iskân edilir. Zamanla sur içi haricindeki Eyüp, Galata ve Üsküdar’daki nüfus da artar.
1509: Fetihten yarım yüzyıl sonra dünyanın en görkemli şehri hâline gelen İstanbul’da ‘Küçük Kıyamet’ diye anılan deprem gerçekleşir. 45 gün süren artçı sarsıntılarla binlerce bina yıkılır ve çok sayıda insan hayatını kaybeder. Sultan II. Bayezid bir yıl sonra 80 bin kişinin çalışmasıyla şehri tekrar kurdurur.
1878: Osmanlı idaresine geçtikten sonra şehrin atlattığı en önemli işgal tehlikesi ‘93 Harbi’ diye tabir edilen Osmanlı-Rus Savaşı’yla yaşanır. Rus askerleri Yeşilköy’e kadar gelir.
13 Kasım 1918: İstanbul Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtilaf Devletleri’nce fiilen işgal edilir. Hukukî işgalse 16 Mart 1920’de gerçekleşir.
6 Ekim 1923: Şehirdeki son İtilaf Devletleri askerleri de ayrılır. 17 gün sonra Cumhuriyet’in ilanıyla üç imparatorluğun başkentliğini üstlenen İstanbul bu unvanını Ankara’ya devreder.
1923/1950: Yüzyılın başında 1 milyona dayanan fakat sonra 690 bine kadar düşen nüfus tekrar eski seviyesine döner.
1950 sonrası: Yurt içi ve dışından, özellikle Balkanlardan göç alır. Gecekondulaşma başlar.