Yaklaşık 5 bin yıllık tarihe sahip olan kent Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde Haliç'in donduğu, büyük yangınlar ile can kayıplarının yaşandığı, hastalıkların baş gösterdiği, insanların yiyecek ve yakacak sıkıntısıyla karşı karşıya kaldığı kışlar yaşadı. Tarihçi Necdet Sakaoğlu bize yakın fotoğraf ve görüntülerle tespit edilmiş en büyük İstanbul kışının 1929'da yaşandığını söylüyor.
Tarihçi Necdet Sakaoğlu İstanbul'un Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde büyük kışlar yaşadığını belirtti. Bizans döneminde yaşanan kışlarla ilgili çok az bilgilerin olduğunu aktaran Sakaoğlu, ''Büyük kış oldu, kıtlık oldu, hastalık oldu deniliyor. Eski tarih yazarları olayın kendisini tasvir etmekten çok olayın neden olduğu felaketleri anlatmışlar. Bizans dönemi 5. yüzyılda üst üste 30 yıl aralıklarla büyük kışların yaşandığı dönem. O dönemde de Haliç'in donduğu belirtiliyor'' dedi.
TARİHTE BÜYÜK KIŞLAR YOĞUN
Osmanlı tarihinde çok sert kışların olduğunu, insanların donma, yangın gibi olaylardan dolayı hayatını kaybettiğini aktaran Sakaoğlu şunları söyledi: ''1573 kışı çok anormal geçmiş kışlardan biri. En az 1 ay süren bir periyottur. Ondan sonra 1621'de 2. Osman'ın padişahlığı sırasında yaşanan zorlu bir kış mevsimi var. Aralık sonunda başlamış, ocak sonuna kadar devam etmiş. 1754'te de büyük bir kış var.
O da tesadüfen 3. Osman döneminde yaşanmış. Her iki padişahın döneminde de kışın getirdiği felaketler çok ağır olmuştur. Osmanlı döneminde yaşanan 1621 kışında Haliç donmuş. O zamanlar köprü falan yok. İnsanlar Galata'dan Eminönü'ne yürüyerek geçmiş. Haliç'te çocuklar buzların üzerinde kaydırak oynamışlar. 1754 kışı 2 aya yakın sürmüş. Aralıksız kar yağmış. Üsküdar ile Sarayburnu arası buzlarla kaplanmış. Bunun Karadeniz'e dökülen büyük ırmaklardan kopuk gelen buzların Boğaz'ın dar yerlerinde meydana getirdiği sıkışıklıklar olduğunu düşünüyoruz. İstanbul Boğazı'nın donması mümkün değil. Çünkü büyük akıntılar var tuzlu su.'' Osmanlı Padişahlarından 3. Osman'ın babası 2. Mustafa öldüğünde henüz 5 yaşında olduğunu aktaran Sakaoğlu, ''3. Osman sarayın harem hapishanesine kapatılmış. Dünya ile hemen hemen hiçbir ilgisi olmadan 51 sene burada kapalı kaldıktan sonra tahta çıkmış.
2-2,5 sene padişahlık yapmış. Tahta çıkışı 13 Aralık. 13 Ocak'ta da şiddetli kış başlamış. O dönem büyük yangınlar çıkmış. Halk tarafından 3. Osman, 'uğursuz padişah' olarak görülmüş. Meşhur Hocapaşa ve Cibali yangınları da bu dönemde olmuş'' dedi.
NÜFUS HER DÖNEM YOĞUNDU
İstanbul'u ağır geçen kışların çok etkilediğini, her dönem kışın getirdiği sorunların farklı farklı yaşandığını aktaran Sakaoğlu, kentin tarih boyunca üretimi az, tüketimi çok olan bir şehir konumunda kaldığını, her dönem nüfusunun da çok olduğunu belirtti. İstanbul'un yakacağının, Karadeniz'deki odun iskelelerinden geldiğini, kötü geçen kış mevsiminde şehrin yakacak sıkıntısı çektiğini kaydeden Sakaoğlu sözlerine şöyle devam etti: ''Zaten halk felaketi gördüğü zaman fazla fazla yakacak aldığı için kısa zamanda biten yakacağın arkası gelmiyor. İstanbul'un zahire ihtiyacı Karadeniz, Romanya ve Akdeniz'den gemilerle geliyor. Fırtına, kış başlayınca zahire taşıyan gemiler İstanbul'a ulaşamıyor. Fırınlarda ekmek çıkmamaya başlıyor. Kıtlık yaşanıyor. Ayrıca yangınlar çok meydana geliyor. Herkes ısınmak için bir şeyler yakmak zorunda. 1850'lere kadar İstanbul'da ve Türkiye'de soba yok. Sobadan önce ocak, mangal, tandır var. Ocak dediğiniz şey evi ısıtmaz. Duvarda olan bir şey. Ocak sadece ateş edinmeye yarar. İnsanlar çok zor şartlarda, bu soğukları geçirmiş. 1800'lere kadar pencere camı yok, tabaka cam yok, kepenk var. Evi ısıtmak çok zor. İstanbul böyle bir felaketler zincirini kışa bağlı olarak her zaman yaşıyor.'
1929, 1954, 1963 VE 1987 KIŞLARI
İstanbul'un kış tarihinde 1929 kışının önemli bir yere sahip olduğunu ifade eden Sakaoğlu şunları söyledi: ''Bu kışın özelliği şu: Sürekli kar yağışı evresi var.
6 Ocak'ta başlayan kar yağışı, 12 Mart'a kadar devam etmiş. Kar yağışı 2 ay devam etmiş. Asıl büyük kış Avrupa'da yaşandığı için Tuna Nehri donmuş. Donan Tuna Nehri'nin çözülme evresi İstanbul'u etkilemiş. Çözülen buzlar Karadeniz'e inmiş. Dalgalarla süreklenerek evvela Rumelihisarı önüne gelmiş. Rumelihisarı Boğaz'ın en dar yeri. Orayı büyük buz parçaları kilitlemiş. O kışın hatıraları arasında bunlar var. Bu dönemin Avrupa'daki büyük kışın neden olduğu büyük ırmaklardaki donmaların bir süre sonra çözülmesiyle oluşan buz kitlelerinin akıntıyla Boğaz'a gelmesi ilginç olayların arasında. Bize yakın fotoğraf ve görüntülerle çok iyi tespit edilmiş, en büyük İstanbul kışı 1929'da yaşanmış.'' 1929 yılından sonra da İstanbul'un kış mevsimlerini zor geçirdiği yılların olduğunu vurgulayan Sakaoğlu, 1954 yılında da aynı şekilde büyük bir kışın yaşandığını, Tuna Nehri'nden kopan buzların İstanbul'a geldiğini bildirdi. Sakaoğlu, 1963'te yaşanan ağır kış mevsiminde birkaç gazetecinin donarak hayatını kaybettiğini kaydederek, ''Trakya'daki kışı görüntülemek isterken tipide boğuldular ve kurtarılamadılar. 1987'de ağır bir kış yaşandı. Bu ani ve olağanüstü bir kıştı. Şehir bir metre kalındığındaki karın altında kaldı ve hayat tamamen durdu. Tabiat halen en güçlü etken. Kar İstanbul'un tamamında hatta Türkiye'nin tamamında hayatı tamamen durdurabilir. Tabiat halen bizim bütün teknik imkanlarımıza, seferber ettiğimiz ekipmanlara rağmen dünyaya egemen'' şeklinde konuştu.
MEVSİMSEL SÜRPRİZİ ÇOK OLAN BİR ŞEHİR
Bugünlerde yaşanan kış mevsiminin çok doğal bir süreç olduğunu, bu soğuklara 'ayandon soğukları' denildiğini dile getiren Sakaoğlu, 'Olmaması anormal, olması doğal. Tam gününde, zamanında olması gereken 'ayandon soğukları.' 'Zemheri' dediğimiz soğukların başlangıcı. Mart ayının sonuna kadar Türkiye'nin bulunduğu kuşak için normal kış.Bu 'kocakarı soğuğu' dediğimiz soğuklarda biter. İstanbul mevsimsel sürprizi çok olan bir şehir. İki deniz arasında bir Boğaz var, Haliç var. Karşısı Romanya, Rusya, Ukrayna'dan gelen rüzgarları yaşıyor. Karayeli alıyor, poyrazı alıyor. Rutubet yükleniyor. İstanbul bir acayip yerde. Mevsimleri sürprizli. Bu sürprizleri her zaman yaşar'' dedi.
YIL 1929 İSTANBUL'U
O yıl İstanbul'da 55 gün boyunca kara kış hiç dur durak bilmemiş. Yazılanlar o ki kar kalınlığı 3 metreyi bulmuş, kurtlar şehre inmiş, denizde fırtınayla savrulan gemiler kıyıdaki evleri yıkmış. İnsanlar Boğaz'ın en dar yerlerinden deniz üzerinden yürüyerek karşı yakaya geçebilmişler. Şehir suyu şebekesi dahi donmuş.
Boğaz ve Haliç karlar altında manzara eşsiz
Bundan 55 yıl önce İstanbul Boğazı'nın iki yakasında bulunan Poyrazköy-Rumeli Kavağı arasında denizin üstünden yürümek mümkün olmuştu. 24 Şubat 1954'te İstanbul Boğazı'nın sularına bakanlar parlayan güneşin yansımasını değil, buz parçaları ve minyatür buzdağları gördü. Büyükdere, Çengelköy ve Kanlıca kıyıları koyları buzla doldu. Ortaköy'le Poyrazköy de öyle.
Yeni Şafak