Üsküdar Ülkü Ocaklarında yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi;
TÜRK'ÜN SON BAŞBUĞU ALPARSLAN TÜRKEŞ'İ ANIYORUZ
Türk milletinin yetiştirdiği yiğit evlatlarından sadece biri olan bütün Türklerin son Başbuğ'u Cennet mekan Başbuğ Alpaslan Türkeş'in Hak'ka yürüyüşünün üzerinden tam 16 sene geçti.
O gerçek bir vatan aşığı ve çok sevdiği Türk Milletini ileri nasıl taşıyabiliriz düşünceleriyle gece gündüz durmadan çalışan Türk milletinin yetiştirdiği büyük evlatlarından birisiydi. Milyonlarca vatan sevdalısı, imanlı ve ahlaklı genç yetiştirdi. Bu herhalde dönemlerde hiçbir insana nasip olmayan bir meziyettir. Merhum Başbuğumuzun hayatından kesitler ele alarak öncelikle onun hakkında biraz bilgi sahibi olmaya çalışalım.
Yıl 1860 Kayseri'nin, Pınarbaşı ilçesi'nin Yukaru Köşkerli köyünde meskün bulunan Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden, Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs'a sürgün edilir. Türk milletinin son Başbuğ'u Kıbrıs'da sürgün bulunan Koyunoğlu Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve eşi Fatma Zehra Hanımın çoçuğu olarak 1917 yılının Kasım 25'inde Lefkoşa'da dünyaya gelir. 1921 yılında Sarayönü Sıbyan Mektebine gönderilir. Rüştüye yıllarında hocalarından İslâm ahlâkını ve Türklük bilincini alan Başbuğ'un ismini hocası Osman Zeki Bey, Ali Arslan senin adın ''Alparslan olsun'' ve Sultan Alparslan'a denk bir yiğit Türk ol, diyerek değiştirir.
Rüştiye yılları Kıbrıs'ın İngiliz işgaline uğradığı yıllar olur. Bu işgallere şahit olan Başbuğ'un kafasını anavatana gelip asker olmak ve Kıbrıs'ı kurtarmak, düşmanlara derslerini vermek fikirleri sarar. 1933 yılında ailesini ikna edip vapurla İstanbul'a gelir.Ailesi İstanbul'a yerleşince Başbuğ, Kuleli Askeri Lisesi'ne kayıt olur. 1936 yılında Kuleli Askeri Lisesi'ni asteğman olarak bitirir. Harp Akademisi'ne kaydolur ve 1938'de Harbiye'den de mezun olup Türk milletinin emrinde bir genç teğmen olur.1940 yılında Isparta'da Muzaffer Hanım ile evlenir. Bu evlilikten Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige ve Yıldırım Tuğrul adlı çoçukları dünyaya gelir. Muzaffer Hanımıın 1974 yılında elim kaybından sonra 1976 yılında Seval Hanım'la evlenir ve ondan da Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adlı iki evladı daha olur.
3 Mayıs 1944 Türkiye'de Türk milliyetçisi olmanın suç sayıldığı yıllarda H.Nihal Atsız Beyin dönemin gaflet ve hıyanet içinde olan hükümetine ve yetkililerine uyarı mahiyetindeki açık mektupları üzerine haince, suçsuz yere tutuklanan Türk milliyetçileri arasında Başbuğ'da vardır. ''Vatan hainliği'' suçlamasıyla dava açılır ve Başbuğ 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılır.
1947 yılından sonra asker olarak birçok önemli görevlerde bulunur ABD'ye eğitim görmeye gönderilir. Dönemin müspet ve savaş ilimlerini buralarda öğrenir ve 1959 yılında Kurmay Albay'lığa yükselir. 27 Mayıs 1960 öteden beri örgütlenen Milli Birlik Komitesi'nin memlekette kardeş kavgasına son vermeyi hedeflediği darbeye katılır. Bu ihtilâli radyoda Türk milletine duyuran ilk odur. İhtilâlden sonra Başbakanlık Müsteşarlığı görevinde bulunur bu görevi sırasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi önemli kurum ve kuruluşları kurar. Fakat Milli Birlik Komitesi ile arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle 13 Kasım 1960'ta ''ondörtler'' olarak bilinen arkadaşları ile birlikte emekliye sevk edilerek tasfiye edilirler zorla görevlendirilerek sürgüne gönderilirler. Başbuğ'da 19 Kasım'da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgün edilir.
1963 yılına kadar Başbuğ'un yurda dönmesine müsaade edilmez. 23 Mart 1963 yılında sürgünden dönen Başbuğ dava arkadaşlarıyla ülkücü bir kadro oluşturmak için ''Huzur ve Yükseliş Derneği'' adlı bir dernek kurar. Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.
31 Mart 1965 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır. 1 1965 Ağustos ayında yapılan CKMP Büyük Kurultay'ında Genel Başkan seçilir ve aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankaradan milletvekili olur.
1969 yılında CKMP'nin adı Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerden Adanadan Milletvekili seçilir.
1977 de Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetine katılır Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı görevlerini yapar. Aynı yıllarda Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler başlar.
O yıllar tüm bu gelişmeler yaşanırken rahatsız olan guruplar Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine her türlü sosyal alanda; okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama her Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler ve 1980 Eylül ayına kadar kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler.
12 Eylül de ülkücüler diğer gerçek suçlularla aynı muameleye maruz kalırlar. Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra teslim olur. Cunta tarafından tutuklanan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da, daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalığı döneminde de Mevki Hastahanesi'nde 4.5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenir, 9 Nisan 1985'de tahliye olur ve beraat eder.
6 Eylül 1987 tarihinde yapılan referandum neticesinde diğer siyasilerle birlikte Başbuğ'a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar ve Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak, davayı kitlelere anlatmak için yine meydanlara çıkar.
4 Ekim 1987 Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kurultayında Genel Başkanlığa seçilir. 20 Ekim 1991 yapılan genel seçimler neticesinde MÇP'nin RP ve İDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesinde Yozgat'tan milletvekili seçilir.
27 Aralık 1992 tarihinde 12 Eylül'ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi, MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler. 24 Ocak 1992 MÇP'nin 4. Olağanüstü kurultayı toplanır ve partinin adını MHP amblemini Üç Hilâl olarak değiştirir ve partimizin bugünkü şeklini alması gerçekleşir.
Elbette Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş'i birkaç satır cümle ile anlatmak mümkün değildir. Sadece Milletimizin değil tüm Türk dünyası ve Türkiye sevdalıları içinde gönüllerde yerini almış bir bilge şahsiyettir. Hep barıştan yana politikalar izleyen İnsana değer veren karakteri ile diğer devlet başkanlarına, politikacılarına da örnek teşkil etmiş ve saygı görmüştür. Başbuğumuz sadece siyaset adamı değildi. Gelecek nesilleri düşünen, gençliğin kahve köşelerinde yok olup gitmemesi için çalışan, her şeyden evvel bilgili ahlaklı bir gençlik yetişmesi için büyük çabalar sarfetmiştir.
Hitabet sanatındaki fevkaladelik sayesinde de kitleleri dinamik tutmayı başaran demokrasi ve insan haklarına saygıyı önemseyen bir liderdi. Bunu şu sözlerinden açıkça anlayabiliriz; ''ben Türk Milletini, sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, rüşvet ve hile ile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine, ahlâktan mahrum bir hürriyete, tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum. Türklük şuur ve gururuna, İslâm ahlâk ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası hak yolu, Allah yolu'na çağırıyorum modern medeniyetin en ön safına geçmek üzere sıçramaya çağırıyorum.''
O diğer siyasetçiler gibi gözünü iktidar bürümüş, koltuk sevdalısı biri değildi. Hayatını Türklük ve İslamiyet Üzerine kurmuş, Bilge kişiliği ile yeni nesillere hayat felsefesini aktarmaya çalışmıştır. Seyyid Ahmet ARVASİ hocamız gibi bilge kişilerin fikirlerine önem vermiş; Ülkücülük, Milliyetçilik, Vatanseverlik ve İslam Ahlâkını temel alan ''9 IŞIK DOKTRİNİ''ni yazarak bizlere miras bırakmıştır.
Bilgiye ve eğitime verdiği öneme binaen; ''Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş.'' Sözleri aşikardır.
Bizler; Türk Milliyetçileri ve Ülkücüler olarak Başbuğumuzu Ruhumuzu teslim edene kadar gönlümüzde yaşatmaya devam edeceğiz. Onun fikirleri ve gelecek öngörüleri her zaman genç Ülkücülerin beyinlerinde yaşayacaktır. Onun bize bırakmış olduğu vasiyeti ve mirası olan Partimize, 9 Işık doktrinine ve Ülkü ocaklarına her zaman sahip çıkacağız ve yaşatacağız. Şundan hiç şüphemiz yoktur ki Başbuğumuz bedeni bizimle birlikte olmayabilir ama biliyoruz ki ''onun'' ruhu her zaman bizimle birliktedir.
Bu vesile ile Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey'i Vefatının 16. Sene-i devriyesinde dualar ile tekbirler ile anmaya devam ediyoruz. Başbuğumuz Türk Milletinin derin sevgisini kazanmıştır. Yüce Allah'tan Onu Cennetine Alması için dualarımızı gönderiyoruz.
Rahmet ve minnetle anıyoruz.
BAŞBUĞUM, KABRİN NUR MEKANIN CENNET OLSUN.
EVLATLARININ GÖNLÜNDE YAŞIYORSUN.
ÜSKÜDAR ÜLKÜ OCAKLARI BAŞKANI
OKAN ERTORUN