Osmanlı Devleti'nde sefer kararının alınmasıyla beraber, sefer yönünün istikameti padişahın otağının kurulmasıyla anlaşılırdı.
Otağ-ı Humayûn'un Üsküdar'da kurulması seferin Anadolu'ya doğru olacağına işaretti. Bu vesileyle devlet erkânı otağın kurulacağı yerin tespitine giderlerdi. Otağ-ı Humayûn'un sefere hazırlanması, yeniçeri ağasının kontrolünde, "otakçıbaşı" tarafından yapılırdı. Sefer tuğlarının dikilmesinden sonra rikab ağaları, İstanbul'da bulunan dergâhların şeyhleriyle birlikte Sultanahmet meydanındaki çadır mehterleri ocağında bulunan Otağ-ı Humayûn'u, dua ve ilahilerle kaldırıp, Bâbüsaâde önüne getirirler, burada önceden dikilmiş tuğlarla birlikte yine dua ve tekbirlerle alıp, sayıları 400-700 arasındaki çadır mehterleri alayıyla, sefer Anadolu yönünde ise Doğancılar meydanına; Avrupa yönünde ise Davutpaşa sahrasına kurarlardı.
Böylelikle bütün İstanbul halkı seferin nereye olduğunu anlardı. Tuğların Üsküdar'a çıkarılacağı gün bütün tuğ sahiplerinin tuğcuları sabah erkenden sadrazam makamına tuğları getirirlerdi. Hil'at giydirileceklere hil'atler giydirildikten sonra alay tertip edilir, Otağ-ı Humayûn'u develere yükletip alayla mehter çalınarak önce saraya gidilir, burada bulunan padişah tuğların da alınarak aynı düzen içerisinde ordunun toplandığı yere getirilirdi. Otağın, konak mahallinin en güzel manzaralı yerine kurulmasına itina edilirdi. Yerin seçilmesi, konakçıbaşının vazifesiydi. Muharebe meydanına gelindiğinde, Otağ-ı Humayûn'u kurulması esnasında, orduda bulunan toplar ve yeniçerilerin tüfekleriyle üç defa ateş ederek selamlamaları âdetti. Burada konakçı ve otakçı nöbet tutarlardı ve nevbet vurulmaıs bittikten sonra mehterhânenin yaptığı duaya katılırlardı.