Kültür ve eğitim yapısı olan kütüphanelerin Anadolu'da mimari bir kimlik ortaya koymaya başladığı dönem XVI. Yüzyıla denk gelmektedir. İstanbul'da ise XVII. Yüzyıl ortalarında karşımıza çıkmaktadır.
Anadolu'da erken dönemlerde, el yazmalarının değerli ve az sayıda olmasından dolayı geniş kapsamlı kütüphanelere ihtiyaç duyulmamıştır ve cami, medrese, tekke vb. bir yapının bir bölümü, bir odası veya bir kitaplık dolabı kütüphaneyi temsil etmiştir. Matbaanın kurulması ile birlikte basma eserlerin çoğalması ve kitap talebinin artmasıyla bu mekanlar ihtiyaca cevap veremez duruma gelmiş, gerek bir yapıya bitişik gerekse bağımsız olarak çok sayıda kütüphane inşa edilmiştir.
Vakıf yoluyla Anadolu'nun pek çok merkezinde ve özellikle de İstanbul'da yoğun olarak inşa edildiği bilinen kütüphaneler, zaman içinde ya amaçları dışında kullanılmış ya da yavaş yavaş yok olmaya başlamıştır.
Üsküdar'da gerek yapıya bitişik gerekse herhangi bir yapıyla organik bağı olmadan bağımsız olarak inşa edilmiş toplam beş kütüphane mevcuttur. Bunlar, Ahmediye Kütüphanesi, Mirzazade Mehmet Efendi Kütüphanesi, Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Pertev Paşa Kütüphanesi ve Aziz Mahmut Hüdai (Lütfi Bey) Kütüphanesi'dir.