Üsküdar'ın tarihi ve doğal birçok güzelliğini zikrederken meşhur konaklarından bahsetmeden geçmek olmaz.
Eserlerinde eski İstanbul ve Üsküdar tarihi hakkında hatıralarla örülü çok değerli bilgiler veren merhum Ahmet Yüksel Özemre "Üsküdar, Ah Üsküdar" adlı eserinde Üsküdar'ın o güzelim konakları hakkında şu bilgileri istifademize sunar:
Üsküdar'da konakların fukarası ve misafirleri eksik olmazdı. Fukara diye hâli vakti iyi olmayan ama asla dilenmeyen, konağa muhabbet için uğrayan, kendileri bir şey talep etmeksizin kendilerine takdim edileni kabul eden fukara-i sâbirini kastediyorum. Bunlar her konağın beti hareketi addedilirdi. II. Cihan Harbi sırasında ekmek karneye bağlı iken bile bunlar misafirliğe geldiklerinde, Allah ne verdiyse, yemeğe alıkonurlar ve kendilerine hâne halkının gündelik karneli ekmeğinden ikram edilirdi. Konağın kapısının dilenciler, fukara-i sâbirin ve misafirler tarafından çalınmadığı gün hemen hemen olmazdı. Nâdirattan olmak üzere konağın kapısı bir gün hiç çalınmamış olsa babaannem, genellikle ikindi namazını eda ettikten sonra, bir çocuk safiyetiyle anneme: "Allah hayırlara tebdîl etsin. Pâkizânım kızım! Bugün kapımıza uğrayan olmadı. Allah taksiratımızı affetsin! Acaba bilmeden bir kusur mu işledik ki?" diye hayretini ve endişesini dile getirirdi. Bu tutum yalnızca bizim konağa mahsus değildi. Osmanlı saray adabının Üsküdar'a bir lütfu olan sehâvet ve rikkat bu beldedeki her konağa, her haneye damgasını basmıştır.