Tanpınar, Üsküdar'ı fetih günlerinin neşe ve heyecanı içinde ele alır. O dönemde tabiatın da bu hadiseye eşlik ettiğini düşünür ve bunu sanatkârane bir tasvirle ortaya koyar. Üsküdar tabii güzelliği, fetih günlerinden beri taşıdığı millî özellikleri ve bize has manevî değerleri yaşatması dolayısıyla İstanbul'un vazgeçilmez parçalarından biridir.
Üsküdar'da yapılan mimarî eserlerini de ele alan Tanpınar, bunların ustası, hayrat sahibi, taşıdığı değerler, zamanla üzerine sinen hava ve diğer sanat eserleriyle arasındaki etkileşim açısından ele alır. Burada yine romancılığının tesiriyle, mimarî eserlerden yola çıkan insanın peşindedir. Mimarî ve musiki âdeta değişen insanı ve ona has değerleri zaman içindeki donmuş haliyle ortaya koymaktadır. Bu sebeple Tanpınar her iki sanata da kullandığı basit malzemeler olan "taş ve ses" gözüyle bakmaz. Bu donmuş malzemeden yola çıkarak insanı yakalamaya çalışır. Çünkü asırlara ve eserlere ruh katan, mânâ kazandıran insandır. Üsküdar'ın sosyal hayatını değerlendirirken fetihten itibaren semte sinen millî ve manevî hava üzerinde durur. Üsküdar'ın sosyal hayatına damgasını vurmuş şahsiyetleri söz konusu eder. Tanpınar'ın dikkatleri ışığında konuşacak olursak şunu söyleyebiliriz: Üsküdar, fetih günlerinden itibaren bizim millî hatıra ve hafızamızdır. Bu sebeple korunması gerekmektedir.