Diğer evlatları kendisinden önce vefat eden Hz. Peygamber'in (s.a.v.) soyu kızı Hz. Fatıma'nın yoluyla devam etmiştir. Bu temiz soyun iki ana kaynağı da Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan'dır. Daha sonraları genel olarak bu soydan gelenlere seyyid; daha özel bir tanımlama ile de Hz. Hüseyin soyundan gelenlere "seyyid", Hz. Hasan soyundan gelenlere de ''şerif'' denilmiştir. Osmanlı hakimiyetinden önce Mekke'den Üsküdar'a Hz. Fatıma'nın soyundan herhangi bir kimsenin gelip gelmediği hususu belirgin değildir. Bununla birlikte İstanbul kuşatmalarına şerif ve seyyidlerin de katılmış ve Üsküdar'a uğramış olmaları muhtemeldir.
Üsküdar ile Mekke arasındaki ilişkilerin başlangıcı Osmanlı hakimiyetiyle birliktedir ve Mekke'yi yöneten şerifler için Üsküdar birinci derecede önemlidir. Bu bakımdan başkenti ziyarete gelen şerifler önce Üsküdar'a uğramışlar, İstanbul'a buradan veda etmişler ve onlardan bir kısmı da huzura kabul edilmek bir kısmı da zorunlu ikamet için burada kalmışlardır. Bu kalışlar Üsküdar'da "Şerif Kuyusu", "Şerif Kapusu", "Şerifler Köşkü" gibi kalıcı maddi izler bırakmıştır.
Mekke'yi yöneten şürefânın bu ilçe üzerinde bıraktığı izler sadece bunlarla sınırlı değildir ve Üsküdar her yıl gönderilen Sure-i Hümâyun dolayısıyla Mekke şeriflerinin zihinlerinde yaşamaktadır. Sure Alayı, Kireç İskelesi (Sirkeci) veya Yeni Saray'dan (Bahçe Kapısı) Üsküdar'a geçtikten sonra buradan yola çıkarken ve buraya döndüğünde Mekke emrine mutlaka haber verilirdi. Surre'nin Üsküdar'dan yola çıktığını haber alan Mekke emiri şehre yaklaşan kafileyi bütün şerif ve seyyidlerle birlikte karşılamaya çıkardı. Bu bakımdan Mekke'de yaşayan şerifler için İstanbul Üsküdar'dır; Üsküdar ziyaret edenlerin hatıralarında ziyaret etmeyenlerin de hayallerinde daima canlı kalmıştır.