Mimar Sinan, Süleymaniye Camii'nde, birçok sorunu olduğu gibi, akustik sorununu da mükemmel bir biçimde halletmiştir. Cami inşa edilirken, Sinan'ın mihrapta nargile içtiği söylentisi yayılır. Söylenti padişaha kadar varır. Kanunî, bu söylenenlere inanmak istemese de bir gün ansızın inşaata baskın yapar. Bakar ki, Sinan gerçekten mihrapta nargile fokurdatıyor. "Mimarbaşı, camide nargile içilir mi, sen bu işi yapmazdın, nedir bunun hikmeti?" diye sorar. Sinan şöyle cevap verir: "Sultanım, dikkat edin nargilemde tömbeki, tütün yoktur. Sadece suyun fokurdamasından meydana gelen sesin cami içerisinde dağılımını kontrol ediyorum. Suyun sesi caminin her tarafına eşit yayılırsa, yarın burada Kur'an okuyacak olan hocanın sesi de 60-70 metreye kadar toplanan cemaat tarafından duyulacaktır. İşte bu yüzden, akustiği kontrol ediyorum."
Mimar Sinan'ın "çıraklık eseri" İstanbul Şehzade Camii (1548) ile "ustalık eseri" Edirne Selimiye Camii (1566-1574) arasındaki dönemde inşa edilmiş olan Süleymaniye (1550-1557), yapıların yerleştirilmesindeki ustalığın yanında, gerek ekonomik ve kültürel işlevleriyle, gerekse sanatla politik gücün birleşimini temsil edişiyle, Türkiye için büyük ve önemli bir geçmişi hatırlatmaktadır.
Bunun yanı sıra, Süleymaniye'nin kendine has sırları da vardır. Stefanos Yerasimos'un, "Süleymaniye" adlı eserinde (Yapı Kredi Yayınları, Mart 2002, İstanbul) vurguladığı gibi, İustinianos İmparatorluğu'nun takipçisi bir imparatorluğun hayal gücünün ürünü olmasıyla birlikte, Süleymaniye Camii, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun bir asırdır yeniden keşfetmeye uğraştığı "tek kütleli mabet" örneği ile, büyük bir kubbenin sırlarına yolculuk etme sürecinin son aşamalarından biri olmuştur.