XIX. Asır Osmanlı Devleti'nin en çok ziyaretçi akınına uğradığı yüz yıldır. Bu ziyaretçilerden yüzlercesi, hayatlarının az veya çok bir kısmını geçirdikleri bu güzel şehirde gördüklerini, yaşadıklarını yazıya dökme ihtiyacı hissettiler. Seyahatnameler ve hatıratlar kaleme aldılar. Seyahatnamelerde geçen mekanların başında tahmin ettiğiniz gibi ''İstanbul'' gelir. İstanbul, eskiden beri Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biri olmasının yanında Osmanlı'nın payitahtı olması hasebiyle seyyahların en çok ilgi gösterdiği Türk şehridir. İstanbul'un tabii güzelliği seyyahları büyüler; bu yüzden İstanbul seyyahlarca çok sevilir ve yere göğe sığdırılamaz. Kendi şehirleri ile mukayese eden bazı gezginler İstanbul'u dünyanın en güzel şehirleri arasında görür. Söz konusu gezginlerden biri de 1852'de ölen Şihabüddin Mahmûd el-Bağdâdî el-Alusi'dir. Alusi, Garâibül-İğtirab adlı eserinin farklı bölümlerinde İstanbul'dan bahsederken Üsküdar'ın vasıflarını şöyle anlatmaktadır:
"İstanbul'un karşısında, sahilin doğu tarafında Üsküdar bulunur. O da mamur bir beldedir. Nüfusu otuz bin veya daha çoktur? İstanbul, Galata ve Üsküdar'ın toplam nüfusu bir milyondur. Bu nüfus içerisinde insanoğlunun bütün sınıfları bulunur? Şehrin evlerinin çoğu ahşaptandır ve taştan yapılan evlerin sayısı çok azdır? Birçok yol kenarında yolcuların tatlı su içmeleri için hazırlanan yerler vardır. Şehrin suyu şehir dışından gelmektedir. Su, yağmurun bolluğu ve azlığına göre çok veya az olur. Evlerin çoğunda evlerin damlarından inen yağmur suyunu biriktirmek için depolar bulunur. Bu depolarda biriken yağmur suları, ev sahiplerinin bir senelik su ihtiyaçlarını karşılayabilir."