Marmara Denizi ile İstanbul Boğazı suların birleştiği yerde, Kocaeli Yarımadası'nın ucunda, Kadıköy, Beykoz ve Ümraniye ile sınır iki yakası tepelerden oluşan derin ve denize açık bir vadi içinde kurulmuş olan Üsküdar'ın toprakları doğudan batıya doğru geniş sırtlar ve tepeler halinde hafif eğimlerle kıyıya yaklaşarak İstanbul Boğazı'na iner.
Üsküdar, Osmanlı döneminde önemli bir güzergahtır. Küçük Asya'dan İstanbul ve Avrupa Karayolu ile taşınan her tür mal ve madde Ankara-Bolu yolundan, Üsküdar üzerinden karşıya geçer. 14 iskele, değişik şekillerde Asya ile Avrupa arasındaki bu ilişkiyi sürdürür. Aynı şekilde Anadolu, Ermenistan ve İran'a ulaşan ticaret yollarının buradan başlaması sebebiyle Üsküdar uluslar arası ticari bir nitelik taşır. Cumhuriyet döneminde de Harem Otogarı ile bu ilişki devam eder. Harem semti, Anadolu'ya çıkış kapısı, İstanbul'a giriş kapısıdır. Anadolu coğrafyasının kapılarından birisi Malazgirt, birisi de Üsküdar'dır.
Üsküdar sadece Anadolu'nun değil, Arab'ın, Acem'in, Hind'in, Çin'in ve tüm Asya'nın kapısıdır. Bütün yolculuklar Üsküdar'dan başlar, bütün yollar Üsküdar'da biter. Ayrılma ve kavuşma noktası Üsküdar'ın tarihten günümüze kazandığı bütün önem ve gördüğü bütün işlevler, İstanbul'u Asya'ya bağlayan bir köprübaşı olmasında saklıdır.