İmaretler, Osmanlılar döneminde çok yaygınlık kazanmış hayır kurumlarından biridir. Başlangıçta her türlü halka açık kuruluşa imaret dendiği halde sonradan aşevlerine özel isim olmuştur. Aşevi demek imaret, talebelerin, fakirlerin ve yolcuların bedava yiyip-içmelerini sağlayan, onları ve yolcuların hayvanlarını barındıran ve çoğu kere zengin hayırseverler tarafından kurulmuş olan sosyal yardımlaşma müesseseleridir. Hemen hepsi vakıf olarak kurulmuştur. XIX. Yüzyıl sonlarında sadece İstanbul'da yirmi imaret mevcuttu.
Davut Paşa İmareti: Kara Nişancı Küçük Davut Paşa tarafından camii ile beraber yaptırılmıştır. Hadîka yazarı, Davut Paşa Camii'ni anlatırken bu imaretten hiç söz etmemiştir. Buna göre imaretin, 1770 tarihinden evvel yok olduğu söylenebilir. Bu imaretin mevcudiyetini 915 Ramazanı evasıtında (1510 senesi Ocak ayının başı) Kasımoğlu Hacı Hamza adına tanzim edilmiş bir vakfiyeden öğreniyoruz. Burada ''Üsküdar benezdi imareti Davud Paşa'' ibaresi kullanılmıştır.
Rum Mehmet Paşa İmareti: Rum Mehmet Paşa Camii civarında bulunan bu imaretten eser kalmamıştır. Paşa, İstanbul'da Hoca Hayreddin Mahallesi'nde bir tek hamamı ve müteaddid evlerden oluşan ve Mustafa Paşa Sarayı denilen gayrimenkulleri bu imaret için akar göstermiştir. Bunlardan başka, Dimetoka'da Ada Nahiyesi'ndeki bir köyü de bu imarete vakfetmiştir. Bu köy, Fatih Sultan Mehmet tarafından Mehmet Paşa'ya hibe edilmiştir.