Ankara’da üç dönem seçilen Melih Gökçek’in tarzı, özellikle de son ekran “düellosu” ve sonrasındaki tutumu Karayalçın’a şans tanıyanları artırmıştı.
Baykal İstanbul için oldukça geç ve güç karar verdi. Kemal Kılıçdaroğlu üst düzey bir bürokrat olarak görev yapmış, siyasi hayatında da başarılı ve etkili görünmüştür.
Ama Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday gösterilmesinin nedenlerini anlamak kolay değil. Öncelikle Kılıçdaroğlu “İstanbullu” değil ve İstanbul’da yaşayan bir kişi değil. İstanbul’da yaşayanların ruh hallerini, beklentilerini bilmemesi doğaldır.
Denilebilir ki, Kılıçdaroğlu bürokrasi ve siyaset deneyimiyle bu eksiklerini kapatabilir, iyi bir kadro kurabilir. Olabilir ama bu yine de İstanbul’da yaşayanların Kılıçdaroğlu’nun tercih etmeleri için bir gerekçe değildir.
Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’in, eski bakanlardan Ercan Karakaş’ın da adları geçiyordu. Gürsel Tekin İstanbullu ve CHP’yi İstanbul’da “canlandıran” kişi olarak adını duyurdu. Karakaş da İstanbul’da yaşıyor ve sosyal demokrat politikalar üretmek için sürekli çaba gösteren bir kişi.
Baykal’ın Kılıçdaroğlu ismini tercih etmesi, yerel seçim propaganda stratejisinin öncelikle “yolsuzluk” meselesi üzerine kurulacağını gösteriyor.
Kılıçdaroğlu, yolsuzluklara dikkat çekmede ve yolsuzlukları teşhir etmekte başarılı olmuş olabilir, ama bu da “İstanbul’u yönetme” yetkinliği konusunda bir güvence olarak görülemez.
İstanbul’da yaşamayan bir kişinin İstanbul’u yönetmek üzere aday gösterilmesinin bir açıklaması olmalıdır.
Bazı CHP’lilere göre, Baykal Kılıçdaroğlu’nun fazla “öne çıkması”ndan hoşlanmamış ve onu bir seçim başarısızlığı ile “aşağı çekmek” istemiştir.
Bunu bilemeyiz, ama Kılıçdaroğlu’nu aday göstermenin “İstanbul’u istememek” anlamına geldiğini biliyoruz.
Peki CHP İstanbul’da oy kaybederse Baykal çıkıp yanlış seçim yaptığını söyleyecek mi? Tabii ki böyle bir şey olmayacak.