Mahalli seçimlerde muhafazakar oylar bölünürse... Şimdilerde bu konu bir çok meclisin ortak muhasebe mevzuu durumunda.
Kimi yerde AK Parti - MHP bölünmesinden, kimi yerde AK Parti - Saadet bölünmesinden, kimi yerde AK Parti - Büyük Birlik bölünmesinden dolayı, CHP adaylarının seçimi göğüsleyebileceği değerlendirmeleri yapılıyor. Bu, şu anda muhafazakar çevrelerin endişe kaynağı.
Bu endişeyi seslendirenler, öyle anlaşılıyor ki, adı geçen partilerden herhangi birisinin seçimi kazanmasından çok tedirgin değil, ama aradan CHP'nin çıkması, tedirginliğe yol açıyor. Buna benzer bir tedirginliğin, CHP'nin zihniyet dünyasında yaşandığı da bir vakıa. "Oylar bölünürse dinciler gelir!" söylemi...
"Oylar bölünürse..." temasını en çok daha favori olan partinin işleyeceği muhakkak. Bu da muhafazakar camia için AK Parti anlamına geliyor. "Bir bölen" temaları, "CHP'ye seçimi kazandırma" suçlamaları vs. çok kullanılır. Doğrusu ben, oyların bölünmesinin CHP'ye yaraması endişesini paylaşmama, böyle bir riskin önemli olduğunu düşünmeme rağmen, böyle bir söylem içinde yer almak istemem. Bu, şu veya bu partinin çalışmalarına olumsuz etki ihtimalini getiriyor.
Bir de, hizmet kapasitesi ve kişilik değerleri itibariyle benimsenmeyen bir insanın oylar bölünmesin mantığı ile desteklenmesi mecburiyetini kabul etmek mümkün değil. Ancak, hizmet kapasitesi ve kişilik değerleri ile muhafazakar camiada her partiden aday olması mümkün olan bir insanın sırf parti asabiyeti sebebiyle desteklenmemesi ve oylar bölündüğü için, hiç istenmeyen bir adayın aradan fırlaması da kabul edilebilir değil. O zaman insanlarımızın sağduyusu büyük önem kazanıyor.
Şu sıralar bana, özellikle BBP camiasından mailler geliyor. "Hani, deniyor o maillerde, sizin üçlü bir oy kullanma formülünüz vardı. Üç oydan birini şuna, birini buna, birini ötekine vermek gibi...
Şimdi de okuyucularınıza hatırlatsanıza o formülü?" Bu formül, mahalli seçimlerde partiler için üç oy kullanılabiliyor olmasından kaynaklanıyor. -Sembol değeri taşıyan büyük şehirlerin belediye başkanlıkları.
-Şehirlerin ve ilçelerin belediye başkanlıkları. -İl genel meclislerinin üyelikleri. Partilerin il genel meclisinde aldıkları oylar, gerçek oy tabanlarını ifade ediyor. Çünkü il genel meclislerine çok sayıda üye seçiliyor ve bu seçim, partilerin aydıkları oy oranına göre belirleniyor.
Onun için, herhangi bir insan, il genel meclisi seçiminde, kendisini tam temsil ettiğine inandığı partiye oyunu verebilir. Böylece, nihai anlamda partinin Türkiye'deki gerçek ağırlığı ortaya çıkar. Diyelim Numan Kurtulmuş' un genel başkan olmasıyla Saadet'te meydana gelen coşkunun vatandaş oyuna yansımasını öğrenmek önemlidir. Bunun için, dileyen, bölünme korkusu yaşamadan Saadet'i hiç olmazsa il genel meclisinde işaretleyebilmelidir. Benzeri durum, BBP veya diğer partiler için de söz konusudur. Büyük şehirler, özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, özel önem kazanmış bulunuyor.
AK Parti açısından İstanbul ve Ankara'yı "kaptırmamak", İzmir'i ve Diyarbakır'ı ise "almak" önemliyken, CHP için İstanbul ve Ankara'yı almak, İzmir'i kaptırmamak hayat - memat meselesi haline gelmiş bulunuyor. Aynı şekilde Diyarbakır'ı "vermemek" de DTP için hayat - memat meselesi durumundadır. Burada herkesin, kendi eğilimine uygun partiler arasında bir "oyların bölünmesi" değerlendirmesi yapacağı kesin gibi gözüküyor.
Muhafazakar camia için (Buna yukarda ismini saydığım tüm partilerin tabanları dahildir) İstanbul'u, Ankara'yı "kaybetme riski" önemliyken, CHP, bu iki ili almayı, "büyük zafer" olarak kutlayacaktır. Diyarbakır'ı almak da, AK Parti için Doğu - Güneydoğu ile ilgili politikalarda önemli bir onay niteliği taşıyacaktır.
DTP'nin yaşayacağı hüsran da tam bununla ilgilidir. Özellikle bu şekildeki sembol şehirlerde, tabii diğer şehir ve büyük ilçe belediyeleri dahil, yine altını çiziyorum, kişilik değerleri ve hizmet kapasitesine güvenmek şartıyla, kazanma şansı en yüksek olan adaya odaklanmak...
Oy'un birini kullanırken böyle bir değerlendirme yapmak... Diğer şehirler ve ilçeler için de böyle bir değerlendirme yapılabilir, ama o konuda, herkesin kendi gönlündeki siyasi eğilimi sergilemesi yönünde daha esnek bir tutum da benimsenebilir. Burada kişilik değerleri ve hizmet kapasitesi itibariyle çok olumlu özellikler taşıyan bir kişiyi, diyelim CHP'li olsun, kategorik olarak dışlamadığımı da belirtmek isterim. Sonuçta hizmet önemli.
Dürüstlük önemli. Ben, halkımızın siyasi basiretini çok önemsiyorum. İktidarı desteklemek de, muhalefeti güçlendirmek de hepsi bir "halk mesajı" taşıyacak. Ve siyaset yapanlar o mesajın her şeklini önemsemek zorunda.
Bu endişeyi seslendirenler, öyle anlaşılıyor ki, adı geçen partilerden herhangi birisinin seçimi kazanmasından çok tedirgin değil, ama aradan CHP'nin çıkması, tedirginliğe yol açıyor. Buna benzer bir tedirginliğin, CHP'nin zihniyet dünyasında yaşandığı da bir vakıa. "Oylar bölünürse dinciler gelir!" söylemi...
"Oylar bölünürse..." temasını en çok daha favori olan partinin işleyeceği muhakkak. Bu da muhafazakar camia için AK Parti anlamına geliyor. "Bir bölen" temaları, "CHP'ye seçimi kazandırma" suçlamaları vs. çok kullanılır. Doğrusu ben, oyların bölünmesinin CHP'ye yaraması endişesini paylaşmama, böyle bir riskin önemli olduğunu düşünmeme rağmen, böyle bir söylem içinde yer almak istemem. Bu, şu veya bu partinin çalışmalarına olumsuz etki ihtimalini getiriyor.
Bir de, hizmet kapasitesi ve kişilik değerleri itibariyle benimsenmeyen bir insanın oylar bölünmesin mantığı ile desteklenmesi mecburiyetini kabul etmek mümkün değil. Ancak, hizmet kapasitesi ve kişilik değerleri ile muhafazakar camiada her partiden aday olması mümkün olan bir insanın sırf parti asabiyeti sebebiyle desteklenmemesi ve oylar bölündüğü için, hiç istenmeyen bir adayın aradan fırlaması da kabul edilebilir değil. O zaman insanlarımızın sağduyusu büyük önem kazanıyor.
Şu sıralar bana, özellikle BBP camiasından mailler geliyor. "Hani, deniyor o maillerde, sizin üçlü bir oy kullanma formülünüz vardı. Üç oydan birini şuna, birini buna, birini ötekine vermek gibi...
Şimdi de okuyucularınıza hatırlatsanıza o formülü?" Bu formül, mahalli seçimlerde partiler için üç oy kullanılabiliyor olmasından kaynaklanıyor. -Sembol değeri taşıyan büyük şehirlerin belediye başkanlıkları.
-Şehirlerin ve ilçelerin belediye başkanlıkları. -İl genel meclislerinin üyelikleri. Partilerin il genel meclisinde aldıkları oylar, gerçek oy tabanlarını ifade ediyor. Çünkü il genel meclislerine çok sayıda üye seçiliyor ve bu seçim, partilerin aydıkları oy oranına göre belirleniyor.
Onun için, herhangi bir insan, il genel meclisi seçiminde, kendisini tam temsil ettiğine inandığı partiye oyunu verebilir. Böylece, nihai anlamda partinin Türkiye'deki gerçek ağırlığı ortaya çıkar. Diyelim Numan Kurtulmuş' un genel başkan olmasıyla Saadet'te meydana gelen coşkunun vatandaş oyuna yansımasını öğrenmek önemlidir. Bunun için, dileyen, bölünme korkusu yaşamadan Saadet'i hiç olmazsa il genel meclisinde işaretleyebilmelidir. Benzeri durum, BBP veya diğer partiler için de söz konusudur. Büyük şehirler, özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, özel önem kazanmış bulunuyor.
AK Parti açısından İstanbul ve Ankara'yı "kaptırmamak", İzmir'i ve Diyarbakır'ı ise "almak" önemliyken, CHP için İstanbul ve Ankara'yı almak, İzmir'i kaptırmamak hayat - memat meselesi haline gelmiş bulunuyor. Aynı şekilde Diyarbakır'ı "vermemek" de DTP için hayat - memat meselesi durumundadır. Burada herkesin, kendi eğilimine uygun partiler arasında bir "oyların bölünmesi" değerlendirmesi yapacağı kesin gibi gözüküyor.
Muhafazakar camia için (Buna yukarda ismini saydığım tüm partilerin tabanları dahildir) İstanbul'u, Ankara'yı "kaybetme riski" önemliyken, CHP, bu iki ili almayı, "büyük zafer" olarak kutlayacaktır. Diyarbakır'ı almak da, AK Parti için Doğu - Güneydoğu ile ilgili politikalarda önemli bir onay niteliği taşıyacaktır.
DTP'nin yaşayacağı hüsran da tam bununla ilgilidir. Özellikle bu şekildeki sembol şehirlerde, tabii diğer şehir ve büyük ilçe belediyeleri dahil, yine altını çiziyorum, kişilik değerleri ve hizmet kapasitesine güvenmek şartıyla, kazanma şansı en yüksek olan adaya odaklanmak...
Oy'un birini kullanırken böyle bir değerlendirme yapmak... Diğer şehirler ve ilçeler için de böyle bir değerlendirme yapılabilir, ama o konuda, herkesin kendi gönlündeki siyasi eğilimi sergilemesi yönünde daha esnek bir tutum da benimsenebilir. Burada kişilik değerleri ve hizmet kapasitesi itibariyle çok olumlu özellikler taşıyan bir kişiyi, diyelim CHP'li olsun, kategorik olarak dışlamadığımı da belirtmek isterim. Sonuçta hizmet önemli.
Dürüstlük önemli. Ben, halkımızın siyasi basiretini çok önemsiyorum. İktidarı desteklemek de, muhalefeti güçlendirmek de hepsi bir "halk mesajı" taşıyacak. Ve siyaset yapanlar o mesajın her şeklini önemsemek zorunda.
AHMET TAŞGETİREN - BUGÜN