ÜSKÜDAR (Detaylı bilgi için Üsküdar tarihi kısmına bakınız)
Bizans devrinde Skutari denilen asker kışlaları şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye anılıyordu. Bu, zamanla Üsküdar'a dönüştü. Üsküdar önceleri Kadıköy?e bağlı küçük bir köy iken günümüzde kalabalık nüfusu ve hareketli ticaret merkezlerinin olduğu bir yerleşim merkezi halini almıştır. Geçmişten günümüze kadar önemli ulaşım yerleşim yeri olmuştur. Üsküdar?ın en eski semtleri Ayazma, Toygar Hazma, Selami Ali, Sultantepe, İcadiye mahalleleridir. Semt olarak Üsküdar denince İskele yöresi ve Üsküdar çarşısı akla gelir.
Bizans devrinde Skutari denilen asker kışlaları şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye anılıyordu. Bu, zamanla Üsküdar'a dönüştü. Üsküdar önceleri Kadıköy?e bağlı küçük bir köy iken günümüzde kalabalık nüfusu ve hareketli ticaret merkezlerinin olduğu bir yerleşim merkezi halini almıştır. Geçmişten günümüze kadar önemli ulaşım yerleşim yeri olmuştur. Üsküdar?ın en eski semtleri Ayazma, Toygar Hazma, Selami Ali, Sultantepe, İcadiye mahalleleridir. Semt olarak Üsküdar denince İskele yöresi ve Üsküdar çarşısı akla gelir.
ÇENGELKÖY
Çengelköy; boğaziçinin Anadolu yakasında Beylerbeyi ile Vaniköy arasındaki koyun çevresinde ve ardındaki yamaca kurulu, yeşillikler içinde, birçok yalısı hala ayakta duran, boğaz köprüsünü tam karşısına alan Üsküdar'a bağlı bir semttir.Bahçelievler, Emek, Güzeltepe, Hasippaşa, Havuzbaşı, Kuleli, Mehmet Akif Ersoy olmak üzere 7 mahallesi vardır. Ortalama nüfüsu 140.000 'dir.
Bol yeşilliğinden dolayı havası temizdir. Asırlık ağaçlarıyla, yeşilini muhafaza edebilmiş az semtlerdendir. Aynı zamanda boğazın en kirli denizine sahip kıyılardır. Fakat bu kıyılardan, birinci boğaz köprüsü ve tam arkasındaki tarihi yarım ada çok net bir şekilde görülebilir.
Rivayete göre bizans dönemindeki adı "Sophianae" dir ve adının İmparator Justinien'in karisi Sophia icin yaptirdigi saraydan geldiği söylenir. Osmanlı döneminde ise, gemi çapaları burada yapıldığı için buraya Çengelköy denmiş.
17.yy'da Çengelköy, Üsküdar'dan sonra İstanbul kıyılarının en büyük kasabasıydı. Evliya Çelebi'ye göre ,bu yüzyılda Çengelköy' de muhteşem bir saray ve hasbahçenin dışında bir mescit, bostancı odaları, padişahın savaşta ve avda kullandığı köpeklerinin yetiştirilip bakıldığı bir samsonhane[seksonhane] vardı. Bu dönemde Çengelköy'ün nüfusunun büyük çoğunluğunu Rumlar oluşturuyordu. Zengin Rumlar, kıyı boyunca yalılara yerleşmişlerdi.
Burada büyük bir Pazar kayığı iskelesi vardı. Bu kayıklarla hergün kente buradaki sebze- meyve bahçelerinden mallar gönderiliyor, karşılığında büyük kentin pazarından kasabanın gereksindiği mallar getiriliyordu. Özel kayıkları ve kayıkçıları olmayan insanlar da bu kayıklarla gidip geliyorlardı. Bu dönemde kasabanın büyükçe bir çarşısının da olduğu bilinmektedir.
18.yy başı Osmanlı İmparatorluğu tarihinin dönüm noktasıdır. Lale Devri başlamıştır ve bu dönemde Çengelköy büyük bir gelişme göstermiştir. Semt bu tarihlerde, eskiden olduğu gibi halen ormanlarla çevrilidir. Aynı zamanda, bu tarihlerde ihtiyaçlara göre, Pazar kayığı iskelesi büyütülmüştür ve daha çok işlerlik kazanmıştır. Çarşı kasabanın iç taraflarında bulunmaktadır. Gerideki yamaçlarda tarlalar ve bağlar bulunur. Bu yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Ermenileri hızla Çengelköy kıyılarına yerleşmeye başlamışlardır.
19. yy başlarında ise Ermeniler hızla azalmaya başlamıştır. Yabancı uyruklu ailelerin yerlerini Türk Osmanlı aileler almaya başlamışlardır.
28 Ağustos 1832'de Çengelköy'de büyük bir yangın çıkmıştır. Çarşıda bir rumun dükkanında başlayan yangın, 20 dükkan ve 80 evi yakmıştır. II.Mahmut felaketzedelere 15 bin kuruş (yaklaşık 1,5 milyar) yardımda bulunmuştur.
19.yy'ın ikinci yarısında Çengelköy, önceki dönemden daha değişik bir görüntü vermeye başlamıştır. Herşeyden önce artık sahil boyunca gemiler, iskelede bekleyenler yeni yeni görülmeye başlanmıştır. Köprü burdan yaklaşık 4 mil uzaktadır. Vapur seferleri sayesinde insanlar Pazar kayıklarını daha az kullanmaya başlamışlardır.
Bu dönemde Çengelköy büyümüş ve 3 kısma ayrılmıştır ; Asıl Çengelköy, Yukarı mahalle ve Setüstü mahallesi. Balıkçılık gelişmiş, sebze- meyve üretimi artmıştır. Denizlerin üzerlerine, kadın ve erkekler için ayrı ayrı yapılmış deniz hamamları inşaa edilmiştir. Abdülmecit zamanında yapılan karakol binası oldukça güzel bir binadır. Önünde iki tane çeşme vardır.
20.yy da rejimin değişmesiyle devlet yöneticileri kıyılardaki yalılarından çıkmak zorunda kalmıştır.
Çengelköy görüldüğü gibi her dönemde kıymetli bir semt olmuştur. Yerli halkı sıcaktır. Kıyı boyunca, aralarına yabancıların girmesine izin vermemişler, sonradan gelenler tepelere yerleşmek zorunda kalmıştır. Fakat aşağılardaki yozlaşmış yapılaşma yukarı yamaçlarda yoktur. Çünkü yukarı çıkıldıkça tipik Türk evleri görülmeye başlanır.
Küçük ama yoğun bir çarşıya sahiptir. Bahçesinde asırlık çınar ağacı bulunan "Çınaraltı"yla, yeşiliyle, boğaz manzarasıyla, muhteşem yalılarıyla, sıcak insanlarıyla Çengelköy İstanbul'un en güzel semtlerinden biridir.
Bol yeşilliğinden dolayı havası temizdir. Asırlık ağaçlarıyla, yeşilini muhafaza edebilmiş az semtlerdendir. Aynı zamanda boğazın en kirli denizine sahip kıyılardır. Fakat bu kıyılardan, birinci boğaz köprüsü ve tam arkasındaki tarihi yarım ada çok net bir şekilde görülebilir.
Rivayete göre bizans dönemindeki adı "Sophianae" dir ve adının İmparator Justinien'in karisi Sophia icin yaptirdigi saraydan geldiği söylenir. Osmanlı döneminde ise, gemi çapaları burada yapıldığı için buraya Çengelköy denmiş.
17.yy'da Çengelköy, Üsküdar'dan sonra İstanbul kıyılarının en büyük kasabasıydı. Evliya Çelebi'ye göre ,bu yüzyılda Çengelköy' de muhteşem bir saray ve hasbahçenin dışında bir mescit, bostancı odaları, padişahın savaşta ve avda kullandığı köpeklerinin yetiştirilip bakıldığı bir samsonhane[seksonhane] vardı. Bu dönemde Çengelköy'ün nüfusunun büyük çoğunluğunu Rumlar oluşturuyordu. Zengin Rumlar, kıyı boyunca yalılara yerleşmişlerdi.
Burada büyük bir Pazar kayığı iskelesi vardı. Bu kayıklarla hergün kente buradaki sebze- meyve bahçelerinden mallar gönderiliyor, karşılığında büyük kentin pazarından kasabanın gereksindiği mallar getiriliyordu. Özel kayıkları ve kayıkçıları olmayan insanlar da bu kayıklarla gidip geliyorlardı. Bu dönemde kasabanın büyükçe bir çarşısının da olduğu bilinmektedir.
18.yy başı Osmanlı İmparatorluğu tarihinin dönüm noktasıdır. Lale Devri başlamıştır ve bu dönemde Çengelköy büyük bir gelişme göstermiştir. Semt bu tarihlerde, eskiden olduğu gibi halen ormanlarla çevrilidir. Aynı zamanda, bu tarihlerde ihtiyaçlara göre, Pazar kayığı iskelesi büyütülmüştür ve daha çok işlerlik kazanmıştır. Çarşı kasabanın iç taraflarında bulunmaktadır. Gerideki yamaçlarda tarlalar ve bağlar bulunur. Bu yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Ermenileri hızla Çengelköy kıyılarına yerleşmeye başlamışlardır.
19. yy başlarında ise Ermeniler hızla azalmaya başlamıştır. Yabancı uyruklu ailelerin yerlerini Türk Osmanlı aileler almaya başlamışlardır.
28 Ağustos 1832'de Çengelköy'de büyük bir yangın çıkmıştır. Çarşıda bir rumun dükkanında başlayan yangın, 20 dükkan ve 80 evi yakmıştır. II.Mahmut felaketzedelere 15 bin kuruş (yaklaşık 1,5 milyar) yardımda bulunmuştur.
19.yy'ın ikinci yarısında Çengelköy, önceki dönemden daha değişik bir görüntü vermeye başlamıştır. Herşeyden önce artık sahil boyunca gemiler, iskelede bekleyenler yeni yeni görülmeye başlanmıştır. Köprü burdan yaklaşık 4 mil uzaktadır. Vapur seferleri sayesinde insanlar Pazar kayıklarını daha az kullanmaya başlamışlardır.
Bu dönemde Çengelköy büyümüş ve 3 kısma ayrılmıştır ; Asıl Çengelköy, Yukarı mahalle ve Setüstü mahallesi. Balıkçılık gelişmiş, sebze- meyve üretimi artmıştır. Denizlerin üzerlerine, kadın ve erkekler için ayrı ayrı yapılmış deniz hamamları inşaa edilmiştir. Abdülmecit zamanında yapılan karakol binası oldukça güzel bir binadır. Önünde iki tane çeşme vardır.
20.yy da rejimin değişmesiyle devlet yöneticileri kıyılardaki yalılarından çıkmak zorunda kalmıştır.
Çengelköy görüldüğü gibi her dönemde kıymetli bir semt olmuştur. Yerli halkı sıcaktır. Kıyı boyunca, aralarına yabancıların girmesine izin vermemişler, sonradan gelenler tepelere yerleşmek zorunda kalmıştır. Fakat aşağılardaki yozlaşmış yapılaşma yukarı yamaçlarda yoktur. Çünkü yukarı çıkıldıkça tipik Türk evleri görülmeye başlanır.
Küçük ama yoğun bir çarşıya sahiptir. Bahçesinde asırlık çınar ağacı bulunan "Çınaraltı"yla, yeşiliyle, boğaz manzarasıyla, muhteşem yalılarıyla, sıcak insanlarıyla Çengelköy İstanbul'un en güzel semtlerinden biridir.
KANDİLLİ
Vaniköy ile Küçüksu arasındaki semttir. İskelesi vardır. Burada Dördüncü Murat Revan Seferine hazırlanırken bir saray yaptırdı. Sarayın yapıldığı yere Kandilli Bahçe denirdi. Saray eskiyence Birinci Mehmet bu sarayı yeniledi. Bu saraya ve çevresindeki semte Nevabad adı verildi. Nevabad Sarayının Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından onarılması 1718 yılına rastlar. Dördüncü Murat 1632?de Revan Seferinden dönünce burada bir şehzadesi dünyaya gelmiş. Yedi gün yedi gece kandiller yaktırıp şenlikler yaptırmış. Kandilli adı buradan gelmiş. Kandilli?de bir deniz Fenerinin bunmasından ötürü Kandilli adının verildiği de söylenir. Kandilli Rasathanesi, Kandilli Kız Lisesi bu semttedir. Nüfusu yaklaşık 2000 civarındadır.
SULTANTEPE
Sultantepe?de öyle çok tarihi obje var ki hangisinden başlayacağımı inanın ilk başta bilemedim. Ancak sanırım ?Sultantepe? isminin kendisi ile başlamak en doğrusu diye düşünüyorum.
Üsküdar İskelesinin üst yanındaki yüksekliklerde kurulmuş olan semte Sultantepe denir. Buraya eskiden Hacı Hesna Hatun Mahallesi derlerdi. Hacı Hesna Hatun, Mihrimah Sultan?ın dadısıydı. Saraydaki görevinden ayrılırken padişaha : ?Beni her yanı görebileceğim yüksek bir yere götür? demesi üzerine bu isteği kabul edilmiş o da Sultantepe?nin bulunduğu yeri seçmiştir. Güzel havası, manzarası ve yanındaki Nuri Demirağ Korusu ile Sultantepe zaman içinde birçok tarihe beşiklik etmiştir.
HAYDARPAŞA
Üçüncü Selim?in vezirlerinden Haydar Paşa bu semtte bir köşk yaptırmış. Haydar Paşanın arazisi üzerine 1845?de Haydar Paşa Askeri Hastanesi önce Haydar Paşa Kışlası olarak kurulmuş, daha sonda hastane olarak kullanılmış. Bu semte Dördüncü Murat zamanında Haydarpaşa Bağı, Haydarpaşa Semti derlermiş. Bu nedenle semt adının nereden geldiği kesinlikle bilinmemektedir. Marmara Üniversitesi, Haydarpaşa Endüstri Meslek Lisesi, Haydarpaşa Askeri Hastanesi, Haydarpaşa Nümune Hastanesi bu semttedir.
KARACAAHMET
Üsküdar - Kadıköy yolu üzerinde selvi korusu halinde geniş bir alanda yayılmış olan mezarlığa ve çevresindeki semte Karacaahmet denir. On dördüncü yüzyılda İran sarayından Anadolu?ya gelmiş olan Karacaahmet?in türbesi Nuhkuyusu Caddesi başında, sol köşededir.
KISIKLI
Çamlıca tepesine çıkan yolun başındaki semte denir. Türkçede kayalar arasından sızan kaynak suyuna kısıklı denir. Burada sertlik derecesi 2 olan Kısıklı Suyunun kaynağı ve çeşmesi vardır. Semt adını Kısıklı Suyu?ndan almıştır. Kısıklı çeşmesinin üstünde Kısıklı Camii bulunur. Üsküdar?dan Kısıklı?ya gelen yol, buradan Ümraniye?ye, Büyük Çamlıca?ya ve Küçük Çamlıca?ya giden kollara ayrılır.
KUZGUNCUK
Üsküdar?la Beylerbeyi arasındadır. Bu semte Kuzgun Baba denilen bir dervişin adını taşıması için Kuzguncuk denmiştir. Burada Kuzgun Baba?nın ve Nakkaş Baba?nın türbeleri vardır. Osmanlı Devrende Serasker Fethi Paşa ve Serasker Hüseyin Avni Paşa bu semtte oturmuş birer yalı yaptırmışlardır. Kuzguncuk?la Paşalimanı arasında Boğaziçi?ne bakan sırtlar üzerinde büyük bir koruluk vardır. Kuzguncuk?un çileği ünlüdür.
KÜÇÜKSU
Kandilliden sonraki koyda, Küçüksu Deresinin iki yakasında bulunun semte bu ad verilir. Küçüksu ile Göksu arasında çayır eskiden beri gezi yeridir. Burada Küçüksu Çeşmesi ve Göksu deresi bulunur.
SALACAK
Şemsipaşa ile Harem arasında, Kızkulesi?nin karşısında bulunan kıyıya Salacak denir. ?Sala? köy demektir. Buna göre Salacak köycük anlamına gelir . Salacak adının doğuşuna ilişkin bir öykü de vardır : Söylentiye göre Fatih Sultan Mehmet yanındakilere sormuş : ?Askerleri nereden salayım??. Onlar da Salacak?ı gösterip : ? Şu yokuştan salın?? demişler. Semtin adı o zamandan beri Salacak olmuş. Fatih, Salacak?ta Akşemseddin adına bir cami ve çeşme yaptırdı. Ayşe Sultan, Atik Valide Sultan, Hanzade Sultan köşkleri bu kıyıları süslerdi.
SELİMİYE
Harem?in üst yanındaki semte Selimiye denir. Selimiye Kışlası, Selimiye Cami, Üçüncü Selim Çeşmesi bu semttedir. Semtin adı Selimiye adını taşıyan tarihi yapıtlardan gelmektedir. Burada eskiden Kavak Sarayı ve Bağdat Sarayı adları verilen büyük bir saray vardı.
ŞEMSİPAŞA
Üsküdar İskelesi ile Salacak arasındadır. Şemsi Paşa, YAVUZ Sultan Selim?in hizmetinde bulunmuş, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Şam, Rumeli ve Anadolu Beylerbeyliği yapmış, İkinci Selim Zamanında vezirlik, Üçüncü Murat zamanında musahiplik etmiş olan Şemsi Paşa Mimar Sinan?a yaptırdığı cami ve medrese ile bu semtte kendi adını yaşatmaktadır. Şemsipaşa Caminin yanında Balaban adı verilen semtte eskiden küçük iskeleler varmış. Sarıtaş denilen İskelede Valide Sarayı ile Ayazma Bahçesi bulunuyormuş.
VANİKÖY
Çengelköy'le Kandilli arasındadır. Burada eskiden bir koru varmış. Dördüncü Mehmet zamanında vezir olan Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından Van?dan getirilmiş olan ordu şeyhi Vani Mehmet Efendiye bu semtteki koru armağan olarak verilmiş. Vani Mehmet Efendi buradaki mescidi genişletir on yedi yalıyı mescit vakfı haline getirmiş, bir de sebil yaptırmış. Semt adını bu Vani Mehmet Efendiden almıştır. Vaniköy?ün arkasında 136 metre yüksekliğindeki Topdağı Tepesinden 1908?de toplar kaldırılarak yerine Kandilli Rasathanesi kuruldu.
ALTUNİZADE
Bağlarbaşı ile Kısıklı arasındadır. Semt adını Askeri Şura Üyesi Altunizade İsmail Paşadan alır. On dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan Altunizade İsmail Paşa burada bir cami ile bir hamam yaptırmış, caminin çevresinde oluşan semte Altunizade denmiştir. Boğaziçi Köprüsünden gelen Çevreyolu ve Üsküdar - Ümraniye yolu Altunizade?den geçer.
AYAZMA
Kızkulesi?nin karşısında, Salacak İskelesinin üst yanına düşer. Rumların kutsal saydıkları kaynak yada pınarlara ayazma denir. Burada da eskiden bir ayazma varmış, semte bunun için Ayazma denmiş, Ayazma Camii ile Şemsipaşa arasında denize kadar inen alanda Fatih zamanında Üsküdar Sarayı denilen bir saray yapılmış, sonradan bu sarayın yanması üzerene Mimar Sinan tarafından yenilenmiştir. Çok görkemli olan Üsküdar Sarayının bugün ancak kalıntılına rastlayabiliyoruz. Bu semti Üçüncü Mustafa tarafından 1760 yılında yaptırılan Ayazma Camii süsler.
BAĞLARBAŞI
Çamlıca ile şimdiki Bağlarbaşı?nın bulunduğu yerin arası eskiden bağlık, bahçelikmiş. Bağlar buradan başladığı için semtin adı Bağlarbaşı olmuş. Bağlarbaşı ilçemizin gelişmiş bir semtidir. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi buradadır. Üsküdar, Kadıköy ve Ümraniye?den gelen yolların kavşağında bulunması canlılığı artırmaktadır.
BEYLERBEYİ
Kuzguncuk?la Çengelköy arasındadır. Semt adını Üçüncü Murat?ın beylerbeyi olan Mir Alem Mehmet Paşadan alır. Ayrıca Recep Paşa ve Yemişçi Hasan Paşa bu semtte beylerbeyi olarak oturmuştur. Boğaziçi Köprüsü, Beylerbeyi Sarayı, Beylerbeyi Camii semtin önemli yapıtlarıdır.
DOĞANCILAR
Eskiden doğancılar vardı. Avda kullanılmak üzere doğan, şahin, atmaca, çakır gibi av kuşlarının yuvalarını korumak, yavrularını büyütüp padişah için saraydaki doğancıbaşıya getirmekle görevliydiler. Doğancıların bu semtte oturması nedeniyle semtin adına Doğancılar denmiştir. Ayrıca İkinci Selim ve Üçüncü Murat?ın vezirlerinden av ve doğan merakından ötürü doğancı olarak tanınan Ahmet Paşa bu semtte bir hamamla kendine bir türbe yaptırmış. Bir söylentiye göre bu nedenle semtin adına Doğancılar denmiş, Bu semtte eskiden Hacı Paşa, Ahmet Mehmet Paşa , Nazif Paşazade, Cinci Hoca, Arslan Ağa Köşkleri varmış. İlçemizin Kaymakamlık Binası ile Doğancılar Parkı bu semttedir.
HAREM
Haydarpaşa ile Salacak arasındadır. Üçüncü Murat zamanında Selimiye Kışlasının bulunduğu yerde Harem-i Hümayun Kasrı denilen bir saray vardı. Padişah ailesinden olan hanımlar buradaki iskeleden kayıklarla İstanbul?a gider gelirlerdi. Buradaki iskeleye Harem İskelesi, semte de Harm denirdi. Harem?deki araba vapuru iskelesi ve otobüs terminalleri büyük ulaşım kolaylığı sağlamaktadır.
BÜLBÜLDERE
Bu semtte eskiden bağlar, bahçeler varmış, gül dallarında bülbüller ötermiş. Bu yüzden bu semte Bülbüldere denmiş.
ÇAMLICA
Büyük ve Küçük Çamlıca tepelerinde eskiden çam koruları bulunduğu için bu tepelere Çamlıca adı verilmiş. Bugün o eski çamlardan pek azına rastlanmaktadır. Büyük Çamlıca üzerindeki çamlar yakın yıllarda dikilerek yetiştirilmiştir. Eskinden iki Çamlıca?dan biri Eski Çamlıca, öteki Yeni Çamlıca adını taşırdı. Sultan Murat?ın Çamlıcası denilen yer, Küçük Çamlıca?dır. Yeni Çamlıca denilen Küçük Çamlıca, Dördüncü Mehmet zamanında bakım görerek gezi yeri durumuna getirildi. Dördüncü Mehmet Küçük Çamlıca?da 1650 yılında bir cami ve bir köşk yaptırdı. O zamanlar Büyük Çamlıca bir dağ tepesi sayılıyor, burada bir bir tekke ile padişahın Bağ-ı Cihan adlı bir bahçesi bulunuyordu. Çamlıca?da daha çok bahçeli köşkler yer alır. Semt olarak Çamlıca denince Çamlıca tepelerinin etekleri akla gelir . Günümüzde yerleşme alanları Çamlıca?nın tepelerine doğru tırmanma eğilimi göstermektedir.
Sultantepe?de öyle çok tarihi obje var ki hangisinden başlayacağımı inanın ilk başta bilemedim. Ancak sanırım ?Sultantepe? isminin kendisi ile başlamak en doğrusu diye düşünüyorum.
Üsküdar İskelesinin üst yanındaki yüksekliklerde kurulmuş olan semte Sultantepe denir. Buraya eskiden Hacı Hesna Hatun Mahallesi derlerdi. Hacı Hesna Hatun, Mihrimah Sultan?ın dadısıydı. Saraydaki görevinden ayrılırken padişaha : ?Beni her yanı görebileceğim yüksek bir yere götür? demesi üzerine bu isteği kabul edilmiş o da Sultantepe?nin bulunduğu yeri seçmiştir. Güzel havası, manzarası ve yanındaki Nuri Demirağ Korusu ile Sultantepe zaman içinde birçok tarihe beşiklik etmiştir.
HAYDARPAŞA
Üçüncü Selim?in vezirlerinden Haydar Paşa bu semtte bir köşk yaptırmış. Haydar Paşanın arazisi üzerine 1845?de Haydar Paşa Askeri Hastanesi önce Haydar Paşa Kışlası olarak kurulmuş, daha sonda hastane olarak kullanılmış. Bu semte Dördüncü Murat zamanında Haydarpaşa Bağı, Haydarpaşa Semti derlermiş. Bu nedenle semt adının nereden geldiği kesinlikle bilinmemektedir. Marmara Üniversitesi, Haydarpaşa Endüstri Meslek Lisesi, Haydarpaşa Askeri Hastanesi, Haydarpaşa Nümune Hastanesi bu semttedir.
KARACAAHMET
Üsküdar - Kadıköy yolu üzerinde selvi korusu halinde geniş bir alanda yayılmış olan mezarlığa ve çevresindeki semte Karacaahmet denir. On dördüncü yüzyılda İran sarayından Anadolu?ya gelmiş olan Karacaahmet?in türbesi Nuhkuyusu Caddesi başında, sol köşededir.
KISIKLI
Çamlıca tepesine çıkan yolun başındaki semte denir. Türkçede kayalar arasından sızan kaynak suyuna kısıklı denir. Burada sertlik derecesi 2 olan Kısıklı Suyunun kaynağı ve çeşmesi vardır. Semt adını Kısıklı Suyu?ndan almıştır. Kısıklı çeşmesinin üstünde Kısıklı Camii bulunur. Üsküdar?dan Kısıklı?ya gelen yol, buradan Ümraniye?ye, Büyük Çamlıca?ya ve Küçük Çamlıca?ya giden kollara ayrılır.
KUZGUNCUK
Üsküdar?la Beylerbeyi arasındadır. Bu semte Kuzgun Baba denilen bir dervişin adını taşıması için Kuzguncuk denmiştir. Burada Kuzgun Baba?nın ve Nakkaş Baba?nın türbeleri vardır. Osmanlı Devrende Serasker Fethi Paşa ve Serasker Hüseyin Avni Paşa bu semtte oturmuş birer yalı yaptırmışlardır. Kuzguncuk?la Paşalimanı arasında Boğaziçi?ne bakan sırtlar üzerinde büyük bir koruluk vardır. Kuzguncuk?un çileği ünlüdür.
KÜÇÜKSU
Kandilliden sonraki koyda, Küçüksu Deresinin iki yakasında bulunun semte bu ad verilir. Küçüksu ile Göksu arasında çayır eskiden beri gezi yeridir. Burada Küçüksu Çeşmesi ve Göksu deresi bulunur.
SALACAK
Şemsipaşa ile Harem arasında, Kızkulesi?nin karşısında bulunan kıyıya Salacak denir. ?Sala? köy demektir. Buna göre Salacak köycük anlamına gelir . Salacak adının doğuşuna ilişkin bir öykü de vardır : Söylentiye göre Fatih Sultan Mehmet yanındakilere sormuş : ?Askerleri nereden salayım??. Onlar da Salacak?ı gösterip : ? Şu yokuştan salın?? demişler. Semtin adı o zamandan beri Salacak olmuş. Fatih, Salacak?ta Akşemseddin adına bir cami ve çeşme yaptırdı. Ayşe Sultan, Atik Valide Sultan, Hanzade Sultan köşkleri bu kıyıları süslerdi.
SELİMİYE
Harem?in üst yanındaki semte Selimiye denir. Selimiye Kışlası, Selimiye Cami, Üçüncü Selim Çeşmesi bu semttedir. Semtin adı Selimiye adını taşıyan tarihi yapıtlardan gelmektedir. Burada eskiden Kavak Sarayı ve Bağdat Sarayı adları verilen büyük bir saray vardı.
ŞEMSİPAŞA
Üsküdar İskelesi ile Salacak arasındadır. Şemsi Paşa, YAVUZ Sultan Selim?in hizmetinde bulunmuş, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Şam, Rumeli ve Anadolu Beylerbeyliği yapmış, İkinci Selim Zamanında vezirlik, Üçüncü Murat zamanında musahiplik etmiş olan Şemsi Paşa Mimar Sinan?a yaptırdığı cami ve medrese ile bu semtte kendi adını yaşatmaktadır. Şemsipaşa Caminin yanında Balaban adı verilen semtte eskiden küçük iskeleler varmış. Sarıtaş denilen İskelede Valide Sarayı ile Ayazma Bahçesi bulunuyormuş.
VANİKÖY
Çengelköy'le Kandilli arasındadır. Burada eskiden bir koru varmış. Dördüncü Mehmet zamanında vezir olan Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından Van?dan getirilmiş olan ordu şeyhi Vani Mehmet Efendiye bu semtteki koru armağan olarak verilmiş. Vani Mehmet Efendi buradaki mescidi genişletir on yedi yalıyı mescit vakfı haline getirmiş, bir de sebil yaptırmış. Semt adını bu Vani Mehmet Efendiden almıştır. Vaniköy?ün arkasında 136 metre yüksekliğindeki Topdağı Tepesinden 1908?de toplar kaldırılarak yerine Kandilli Rasathanesi kuruldu.
ALTUNİZADE
Bağlarbaşı ile Kısıklı arasındadır. Semt adını Askeri Şura Üyesi Altunizade İsmail Paşadan alır. On dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan Altunizade İsmail Paşa burada bir cami ile bir hamam yaptırmış, caminin çevresinde oluşan semte Altunizade denmiştir. Boğaziçi Köprüsünden gelen Çevreyolu ve Üsküdar - Ümraniye yolu Altunizade?den geçer.
AYAZMA
Kızkulesi?nin karşısında, Salacak İskelesinin üst yanına düşer. Rumların kutsal saydıkları kaynak yada pınarlara ayazma denir. Burada da eskiden bir ayazma varmış, semte bunun için Ayazma denmiş, Ayazma Camii ile Şemsipaşa arasında denize kadar inen alanda Fatih zamanında Üsküdar Sarayı denilen bir saray yapılmış, sonradan bu sarayın yanması üzerene Mimar Sinan tarafından yenilenmiştir. Çok görkemli olan Üsküdar Sarayının bugün ancak kalıntılına rastlayabiliyoruz. Bu semti Üçüncü Mustafa tarafından 1760 yılında yaptırılan Ayazma Camii süsler.
BAĞLARBAŞI
Çamlıca ile şimdiki Bağlarbaşı?nın bulunduğu yerin arası eskiden bağlık, bahçelikmiş. Bağlar buradan başladığı için semtin adı Bağlarbaşı olmuş. Bağlarbaşı ilçemizin gelişmiş bir semtidir. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi buradadır. Üsküdar, Kadıköy ve Ümraniye?den gelen yolların kavşağında bulunması canlılığı artırmaktadır.
BEYLERBEYİ
Kuzguncuk?la Çengelköy arasındadır. Semt adını Üçüncü Murat?ın beylerbeyi olan Mir Alem Mehmet Paşadan alır. Ayrıca Recep Paşa ve Yemişçi Hasan Paşa bu semtte beylerbeyi olarak oturmuştur. Boğaziçi Köprüsü, Beylerbeyi Sarayı, Beylerbeyi Camii semtin önemli yapıtlarıdır.
DOĞANCILAR
Eskiden doğancılar vardı. Avda kullanılmak üzere doğan, şahin, atmaca, çakır gibi av kuşlarının yuvalarını korumak, yavrularını büyütüp padişah için saraydaki doğancıbaşıya getirmekle görevliydiler. Doğancıların bu semtte oturması nedeniyle semtin adına Doğancılar denmiştir. Ayrıca İkinci Selim ve Üçüncü Murat?ın vezirlerinden av ve doğan merakından ötürü doğancı olarak tanınan Ahmet Paşa bu semtte bir hamamla kendine bir türbe yaptırmış. Bir söylentiye göre bu nedenle semtin adına Doğancılar denmiş, Bu semtte eskiden Hacı Paşa, Ahmet Mehmet Paşa , Nazif Paşazade, Cinci Hoca, Arslan Ağa Köşkleri varmış. İlçemizin Kaymakamlık Binası ile Doğancılar Parkı bu semttedir.
HAREM
Haydarpaşa ile Salacak arasındadır. Üçüncü Murat zamanında Selimiye Kışlasının bulunduğu yerde Harem-i Hümayun Kasrı denilen bir saray vardı. Padişah ailesinden olan hanımlar buradaki iskeleden kayıklarla İstanbul?a gider gelirlerdi. Buradaki iskeleye Harem İskelesi, semte de Harm denirdi. Harem?deki araba vapuru iskelesi ve otobüs terminalleri büyük ulaşım kolaylığı sağlamaktadır.
BÜLBÜLDERE
Bu semtte eskiden bağlar, bahçeler varmış, gül dallarında bülbüller ötermiş. Bu yüzden bu semte Bülbüldere denmiş.
ÇAMLICA
Büyük ve Küçük Çamlıca tepelerinde eskiden çam koruları bulunduğu için bu tepelere Çamlıca adı verilmiş. Bugün o eski çamlardan pek azına rastlanmaktadır. Büyük Çamlıca üzerindeki çamlar yakın yıllarda dikilerek yetiştirilmiştir. Eskinden iki Çamlıca?dan biri Eski Çamlıca, öteki Yeni Çamlıca adını taşırdı. Sultan Murat?ın Çamlıcası denilen yer, Küçük Çamlıca?dır. Yeni Çamlıca denilen Küçük Çamlıca, Dördüncü Mehmet zamanında bakım görerek gezi yeri durumuna getirildi. Dördüncü Mehmet Küçük Çamlıca?da 1650 yılında bir cami ve bir köşk yaptırdı. O zamanlar Büyük Çamlıca bir dağ tepesi sayılıyor, burada bir bir tekke ile padişahın Bağ-ı Cihan adlı bir bahçesi bulunuyordu. Çamlıca?da daha çok bahçeli köşkler yer alır. Semt olarak Çamlıca denince Çamlıca tepelerinin etekleri akla gelir . Günümüzde yerleşme alanları Çamlıca?nın tepelerine doğru tırmanma eğilimi göstermektedir.