Son günlerde sıkça gündemimize giren bu konu hakkında bildiklerimi okuyucularımla paylaşmak istedim.
Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinde “Kamu hizmetlerinin (a) Memurlar,(b) Sözleşmeli Personel, (c) Geçici Personel ve (d) İşçiler tarafından” yürütüleceği belirtiliyor.
4’üncü maddenin c fıkrasında geçici personel’in tarifi veriliyor: “Geçici personel, bir yıldan daha az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna Bakanlar Kurulu’nca karar verilen görevler ve belirtilen ücret ve adet sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kişilerdir.”
4-C tanımlaması yukarıda açıklandığı üzere Devlet Memurları Kanunun 4 ncü maddesinin c bendinde ‘geçici işçiler’ in çalıştırılması konusunun düzenlenmesinden kaynaklanmaktadır.
4-C ile çalıştırılan geçici personel; bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna Devlet Personel Dairesinin ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak Bakanlar Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve adet sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimselerdir.
Bakanlar Kurulu, 2004 yılında özelleştirme ile işsiz kalanların ve daha sonra kalacakların 4-c maddesine göre “geçici personel” olarak çalıştırılmalarını kararlaştırdı.
Özelleştirme sonucu iş akdi feshedilenler, 30 gün içerisinde başvururlar ise, bir mali yıl içinde on ayı (yeni düzenlemeyle çalışma süresi 11 aya çıkarıldı) geçmeyecek şekilde istihdam edilmektedirler.
4-C maddesine göre çalıştırılacak işçilerin şu an mevcut olup, kaybedecekleri hakları;
a) Belirsiz süreli hizmet akitleri, belirli süreli hizmet akdine dönüşmektedir.
b) Eksik emeklilik süreleri tamamlanmıyor.
c) İş güvenceleri ortadan kalkmaktadır. Zira bu işçilerin çalıştırılmaları Maliye Bakanlığı nın vizesine tabi olup, bakanlıkça vize verilmediği taktirde işçi işten çıkarılmış olmakta ve yasal bir güvencesi bulunmamaktadır.
d) Sendikal hakları ortadan kalkmakta olup, toplu iş sözleşmesi, grev hakkı bulunmayan devlet memurlarının üye oldukları sendikaya üye olabilmekteler. Ancak memurların yararlandığı hiçbir haktan yararlanamamaktadırlar.
e) Kıdem ve ihbar tazminatı alma haklarını kaybetmektedirler.
f) Fazla çalışma zamlı ücret alamayacaklardır. Yani İşyerinde istenildiği kadar fazla çalıştırılacaklar, ancak bunun ücreti ödenmeyecektir.
g) Ücretlerinde önemli ölçüde düşüş olmaktadır.
Tartışmalarda tekel işçilerine karşı olarak görüş belirtilirken özellikle işsizlikten dem vurulmaktadır. ‘Bu kadar işsiz dururken’ ile başlayan cümlelerle işçiler adeta işleri oldukları için suçlu ilan edilmektedirler. Bu yorumlar ‘aydın’ ve ‘uzman’ geçinen ve de işleri olan kişilerce yapılmasını da anlaşılır bulmamaktayım. Taşeronlarla iş görmenin bu kadar yaygınlaştığı ülkemizde bir de kadrolular 4 c li mi yapılacak. Bu konu aslında sadece tekel işçilerini değil hemen ardında karayolları ve enerji işkollarında çalışan ve bu duruma düşebilecek 50.000 işçiyi daha daha ilgilendirmektedir. Yani mesele sadece 8000 tekel işçisinden fazlasını ilgilendiriyor. Ben bunların her zaman devlette istihdam edilebileceğine inandım ve bu meselenin gereğinden fazla büyütüldüğüne inandım. 2 yıl önce bu insanlar toplu halde kadroları ile beraber çeşitli devlet kuruluşlarına aktarılabilirdi ve 2 yıl boyunca çalıştırmadan maaş verdik diye başlarına da kakılmazdı böylece. Çünkü çalışmadan maaş alan da haksızdır bence.
Bu konuda yazımı yazdığım gün 4-c lilere kamuda sendika hakkının verildiğini de basından öğrenmiş olduk.
Gündem o kadar dolu ki aylık yazı yazan biri gazetenin tamamına köşe yazsa az gelir. İlk yazmaya başladığımda nereden konu bulacağım ne yazacağım diye biraz çekinirdim. Şimdi öylemi öss deki katsayı haksızlıkları mı ? yargı siyaset ilişkileri mi ? 12 Eylül ü yapanların değil de plan yapan subayların yargılanmasını mı? O kadar çok yazacak konu varmış ki ben unutmuşum burası Türkiye…
Son bir ek daha yazıyı yazdığım gün ertesi tekel işçilerine 8 ay daha süre verildi ve çalışmadan 8 ay daha ücret almaya Danıştay kararı ile devam edecekler…