Üniversitede İngilizce dersleri verirken, öğrencilerime anadillerini geliştirmezlerse, İngilizcelerinin de ilerleyemeyeceğini sıklıkla belirtirdim. Bundan dolayı, onlara anadillerinde de (Türkçe) kitap okuma ödevleri de vermiş ve kitaplarını okurken, ilgilerini çeken satırların altlarını çizmelerini ve sayfalara notlar düşmelerini istemiştim. Fakat bazı öğrenciler, bunun kitaplara yapılan bir tür ''saygısızlık'' olacağını söylemişlerdi. Onları böyle bir şey yapmanın ''saygısızlık'' olmadığına ikna etmek için şu örneği vermiştim: Eski zamanalarda bir kitaba düşülen derkenarların-notların da sonraki baskıya eklendiği durumlar oluyormuş! Eskiden hâl böyleyken, günümüz gençlerinin kitaplara karşı duydukları bu ''abartlılmış saygı'', onları okumaktan uzak düşürüyordu.
Sevdiğimiz şeyleri yüceltirken, onları ulaşılmaz bir hâle de getirebiliyoruz. Sözgelimi ''Kitap kutsal bir kavramdır'' deriz. Bu sefer insanlar, kitap okurken notlar almaya, dipnotlar düşmeye ve hatta kitap okumaya korkar hâle geliyorlar!
Aynı hatayı iletişimde de yapar ve ''İletişim bir sanattır!'' gibi ifadeler kullanırız. Böyle bir ifade kullanırken aslında, iletişim konusunu sadece yeteneğe dayanan ve ulaşılması güç bir beceriymiş gibi gösteririz! Çünkü herkes sanatçı olamaz; bir insan sanatçı olmak için gerekli çevresel şartlara sahip değildir veya sanatçı olmak istemeyebilir. Ama sanatçı olmayan birisi, iyi bir zenaatçi-iletişimci olamaz mı? Mesela ben, Ömer Seyfettin gibi bir yazar olamayacağımı düşünüp, yazmayı bütün bütün bırakmalı mıyım?
Dolayısıyla ben: ''İletişim bir zenaattir'' diyorum. Yani üzerine düşerseniz, bu konuda kitaplar okursanız, başarılı iletişimcilerin (satıcı, öğretmen, din adamı, aile bireyleri vs) insan ilişkilerindeki ustalıklarının sebeplerini analiz ederseniz ve öğrendiklerinizi uygulamanızı sağlayacak ortamlara dâhil olursanız, siz de iyi bir iletişimci olabilirsiniz.
İşin sanatçı olma kısmıysa biraz daha ilerdedir. Yani, her konuda dâhiler, sıradışı kişiler, o işi veya beceriyi sanat düzeyinde farklı bir şekilde icra edenler olabilir. Ama oraya ulaşmak zaman alır veya sizin o noktaya ulaşmanız gerekmiyor da olabilir.
Dolayısıyla kitleleri etkileyen bir hatip olmayı kendiniz için bir amaç veya ulaşılmaz bir ütopya olarak görebilirsiniz, ama her iki durumda da bazı temel becerileri edinmek üzere çalışabilirsiniz. Bu becerilere örnek vermek gerekirse, birisi konuşurken onu dikkatlice dinlemek, çevrenizdeki kişilerle selamlaşmak, insanlara gülümsemek gibi şeyleri söyleyebilirim.. Çoğu insan, sadece ulaşmak istediği yere-hedefe baktığı için önündeki küçük engebeleri göremezler ve onlara takılırlar veya bir konuyu gözünde büyüttükleri için hepten ondan uzak kalırlar.
Benden yazarlık dersi alan öğrencileriminden bir örnek vermek isterim: Bazı öğrenciler dersin başında: ''Çok iyi bir yazar olabilecek miyim?'' diye sorarlar. Ben de: ''Okunman için çok iyi bir yazar olman gerekmiyor, okunaklı yazman ve farklı bir şeyler veya bir şeyleri farklı bir şekilde anlatman gerekiyor. Fakat zamanla çok iyi bir yazar da olabilirsin'' derim.
Daha önce de belirttiğim gibi, genel kültürümüzü artırmak, iletişim becerileri üzerine yazılmış olan kitapları okumak, insan ilişkilerinde başarılı olan kişileri takip etmek gibi etkinlikler, bizim iletişim becerilerimizi artırır. Bu tür çalışmalar yapmak zor değildir. Ama en önemlisi sizi iletişim becerilerinizi kullanmaya zorlayacak olan, örgütsel çalışmalar, takım çalışmaları, satış yapmak gibi uygulama alanlarına dahil olmanızdır.
Yoksa bütün gün evde oturup kitap okumak çok yararlı olsa da, uygulama olmadıkça, iyi bir iletişimci olamazsınız. İnsanların arasına karışmalı ve becerilerinizi onlarla ilişkilerinizi geliştirmek için kullanmalısınız.
''Herkes sanatçı olamayabilir, ama insanların çoğu bir alanda iyi birer zenaatçi olabilir'' diyorum.
Savaş ŞENEL