Türkiye’de ki bir çok vatandaşımız daha iyi yaşam şartları için Avrupa’da yaşamak istiyor. Ne zaman İstanbul'a gitsem inanılmaz bir özenti olduğunu hissediyorum insanlarda. Özellikle de gençlerde.
Avusturya'da yaşayan birisi olarak Kurban bayramını yaşadığımız şu günlerde bunu anlamakta biraz daha fazla zorluk çekiyorum. Nede olsa insan elindeki şeyi kaybetmeden değerini bilmiyor!
Vatanımızda bayram sevinci doyasıya yaşanırken biz burada günlük yaşantımıza devam ediyoruz. Hemde hiç bir şey yokmuş gibi. Bayram namazına gitmesek neredeyse unutucaz bayram olduğunu!
Avrupa Ülkelerinde hava genelde yağmurlu, sisli ve soğuk olur. Bu sebepten dolayı güneşe hasret kalırız. Güneş değildir tek özlediğimiz...
Türkiye’ye tatile gittiğimde herkes ''ahh Viyana'dan mı? Ne güzel, nasıl oralar anlatsana'' der. Hemen aldığın maaşı sorup ''KUR hesabı'' yaparlar. ''O süper paraymış'' deyip, ''benide götürsene'' derler. Ama ekmek fiyatlarını karşılaştırdığımda ''hadi ordan canım'' deselerde, onların aklı hep gelen para'dadır, giden de değil. Her seferinde Avrupa'yı gözlerinde büyütmemeleri gerektiğini, ülkemizin daha iyi olduğunu anlatmaya çalışsam da insan yaşamadan, görmeden anlayamıyor. Buralara gelip görenler, örneğin kardeşim ''Türkiye gibisi yokmuş'' diyor!
Tabii ki Avusturya'da yaşamanın iyi yönleri de var. Bunu inkar etmiyorum. Sağlık sistemi, eğitim sistemi oturmuş, altyapı sorunu olmayan sistem ve kurallar ülkesi. Yaşantı ve ekonomik olarak bir çok ülkeye göre iyi olsada, artık Avusturya eski Avusturya değil.
Her şey güzel, hoş geliyor kulağa ama öyle olmadığını burada yaşadığınızda daha iyi anlıyorsunuz. İster burada doğmuş büyümüş birisi olsun, isterse sonradan gelenlerimiz olsun, uyum sağlamakta çok fazla zorluk çekiyoruz. Bunda müslüman olmamızın etkiside çok büyük.
Dünyaya geldiğin günden itibaren 1-0 yenik başlıyorsun hayata. Bir ''Yabancı'' olarak açıyorsun gözlerini. Her zaman yabancı olarak dünyaya geldiğini hissediyorsun. Okulda, iş hayatında ve diğer sosyal faaliyetlerde... Aleyhte gelişen en ufak bir olayda bile ''yabancıyız ya, ondan böle oldu'' deyip yenilgiyi istemeden de olsa kabulleniyorsun. Yani sokağa adımını attığın an golü yemiş oluyorsun.
Hayat şartları her geçen gün zorlaşıyor. Omuzlarında ağır bir yük, üzerinde büyük sorumluluklar…
Dezavantajları ve zorlukları olduğu kadar, olumlu şeyler de katıyor hayatına. Her şeyi kendin yapmayı, kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğreniyorsun. Hayatla mücadele etmeyi, bir hedefin varsa onun peşinden koşmayı, savaşmayı ve pes etmemeyi…
Bunu en iyi gurbetçilerimiz bilir. Aileler çocuklarına derslerinde yardımcı olmak istedikleri halde, çalıştıkları için ve buradaki okul sistemi farklı olduğundan dolayı gereken desteği veremiyorlar. Vermek isteselerde ya Almancaları yetmiyor, yada kendi tahsilleri yetmediği için anlamıyorlar.
Şu an gözlemlediğim kadarıyla yeni nesille birlikte bu da değişiyor. Şimdi dikkat edilmesi gereken başka konular var. Çocuklarımıza her türlü imkanı sağlayıp, her istediklerini yapmak da doğru değil. Belki benim çocuğum benim gibi yetişmesin, zorluklar çekmesin, dışlanmasın düsüncesiyle her istediği alınıyor ama bu da ayrı bir tehlikeye yol açabiliyor. Çocuk rahata alıştığı için okumak, çalışmak istemiyor ve yine sonu olmayan bir yola sürükleniyor.
Aileler gibi Çocuklarıda iki kültür arasında sıkışıp kalıyor. Bu da çocuk üzerinde çok farklı tepkilere ve psikolojik sorunlara sebep oluyor.
Her nerede olursak olalım, hayat mücadelesi zor… Gurbette hayat mücadelesi ayrı bir zor. Üzerine bir de Aile ve Vatan hasreti eklenince...
Avrupa'da yaşayan gurbetçiler bir gün Türkiye’ye dönmeyi hayal ederken, Türk insanı nasıl bir yolunu bulurumda Avrupa’ya giderim diye düşünüyor.
Bu kısa anlatımdan sonra merak ediyorum: Bir tercih yapmanız gerekse, hayatınıza nerede devam etmek isterdiniz? Avrupa’da mı yoksa Türkiye’de mi?
En içten dileklerimle Kurban Bayramınızı kutlar, Sağlıklı, huzur dolu bir hayatı kendinizi yabancı hissetmediğiniz bir yerde geçirmenizi temenni ederim.
ALİ SÜZEN - Üsküdar34