Hangi padişah olduğunu hatırlamıyorum ama ya şairliğiyle ünlü Kanuni'dir ya da Avni takma ismiyle ruh dünyasını şiirlerle ifade etmeye çalışmış Fatih'tir. Hangisi olursa olsun esas mesele özneler değil, olaydaki ince nüans.
Padişahımız bir duyuru yaptırıyor ve bir şiir yarışması düzenletiyor. Baş konuk elbette kendisi. Yarışmanın kuralı çok basit; Şairler şiirlerini padişaha okuyacak padişah beğendiğine bir akçe altın verecek.
Ülkenin çeşitli coğrafyalarından yüzlerce şair sırayla padişahın karşısına çıkmış. Kimisi divan şairi, kimisi halk ozanı...
Tek tek şiirleri okumaya başlamışlar. Padişah beğendiğini ödüllendiriyor gönderiyor.
Derken bir çoban çıkagelmiş ben de şiir okuyacağım diye
Ey cihan padişahı seni çok sevirem,
Azığın somun olsun sütünü ben verirem,
Bohçanda domatesin olsun soğanı ben vuriram
Çarığın delik olsun yamayı ben dikerem
Padişah bunun üzerine vezirine emir buyurur, bu adama 5 akçe verin.
Gün biter, evli evine köylü köyüne gider. Padişahla vezir başlarlar konuşmaya;
Eee vezirim nasıl güzel bir gündü değil mi? Onlarca şiir dinledik feyz aldık.
Padişahım elbette çok güzel bir gündü fakat aklımda bir soru var içimi kemiren. Onlarca şair vardı şiirlerini satsalar para kazanabilecek onları eli boş gönderdiniz de, şu şiirinde eda, sesinde seda olmayan çobana neden 5 akçe verdiniz?
Çok basit, diğerli görmüş geçirmiş elbette güzel sözler söyleyecek, kıymetli laflar edecek. Fakat o çoban görmemiş tek içtiği süt tek katığı soğan. Onun için en güzel şeyler onlar ve benimle en güzel şeylerini paylaştı.
Gelelim esas konuya;
Malum hepimiz cennetten bahsediyoruz. İstiyoruz ki Allah bizi cennetine koysun, köşkler, bahçeler, nehirler, huriler, nuriler... Peki sorarım size;
Sizin için cennette ne olması lazım?
Domatesin yanında soğan mı?
Boğazın yanında üsküdar mı?
Yalı varken kim neylesin köşkü?
Boğaz varken kim neylesin nehri?
Kısacası şu güzel şehir Üsküdarda olup da, cennetin buradan daha güzel olduğunu düşünmek işte bu cenneti istemek için büyük bir sebep.
Not : Yorumlar kısmında cennet hayallerinizi bekliyorum.
Hacı Bekir ALTUNTEL