Ömrünün 16 yılını aktif siyasetin içinde geçirmiş birisi olarak,siyasette temiz kalmanın yolunun akçeli işlere bulaşmamaktan geçtiğini ve bunu başarabilenlerin ayakta uzun yıllar kalabildiğini öğrendim. Aynı formülün Medyamızda ki insanlar içinde geçerli olduğunu söyleye bilirim. İşte, bir Deniz Baykal siyasette, bir Uğur Dündar TV’de bu yüzden 40 yıldır yıkılmaz armada olarak karşımızda duruyor. Yürüyüş yaptığımız bir komplekste tesadüfen Uğur Dündar’la karşılaştık. Antrenman yapan bir amatör takımımızda bize ve Dündar’a tatlı ikram etti. Amatörlerin sıkıntılarının dile geldiği kısa süren bir sohbet esnasında, çevresini kullanıp yardım isteyen yöneticilere Dündar şu cevabı verdi. “Arkadaşlar, bırakın çevremi ben programlarımda sponsor firmaların verdiği takım elbiselerini bile giymiyorum!”
Son yıllarda siyaset terminolojimize giren “Ulusalcı-Ulusalcılık” ın en ateşli savunucusu Tuncay Özkan, 22 Temmuz seçimleri öncesi başlatmış olduğu Cumhuriyet Mitingleri ve devamında kurmuş olduğu Biz Kaç Kişiyiz (BKK) hareketi ile bazı çevrelerin dikkatini çekmiş ve takdirini kazanmıştı. Başta iktidar olmak üzere, Fethullah Gülen hocaya en çetin muhalefeti yaptığı ve başlatmış olduğu hareketin lokomotifi olan Kanal Türk televizyonunu satması haftanın gündemine oturdu.
13 Mayıs akşamı Kanal Türk ekranlarında salya sümük ağlarken, hakaretler yağdırırken karşıma çıktı. Kendisine inanların yoğun eleştirileri karşısında, Aldananlara satışın ardında ki gerçekleri sıralıyordu! Oysa yıllardır bu kanalın sahibi olmadığını ısrarla vurgulamıştı! En tuhafı da, vergi ve çalışanlara olan borçlarla ilgili kısmıydı. Devlet, vatan, bayrak, ulus, emekçi gibi kutsal değerleri kullanacaksın ama kazandıklarından bunları ödemeyeceksin. Memlekete Dolu yağsa her kötülüğün arkasında Fetoş deyip hakaret ettiğin Fethullah Gülen hocayı görüp gündeme getireceksin, ama Kanal Türk’ü hoca efendiye bağlı olduğu söylenen Koza davetiye ve altın arama şirketine satacaksın! Gündemde bu konu olduğu için, Tuncay efendi hakkında medyamızda geçmişe dair bol miktarda şahitlerin yazılarını okuyoruz. Üzüldüğüm, Tuncay’ı Atatürk zannedip, ona inanıp peşine düşenlerdir.
Bir Hint atasözü aklıma geldi. “Biz denize düşmüş bakire bir kız idik,Kurtarıcılarımız tarafından tecavüze uğradık!” Birilerini, Ali Kalkancılar, Müslüm Gündüzler din adına, birilerini Tuncaygiller Atatürk, Laiklik vs adına Aldatıyor. Toplanan yardımlar,atılan mesajlardan gelen paralar hep Aldananların cebinden çıkıp, Aldatanların cebine giriyor. Ama bir şey değişmiyor. Memleketin denizi ile kerizi bitmiyor.
İşin sırrı yazımın başında değindiğim gibi. Akçeli işlerle uğraşanlar kaybetmeye mahkûmdur! Sahi, Aldatanlar ve Aldananlar siz kaç kişisiniz?
Bu köşe yazısı 6478 defa okunmuştur.