Acaba insanlar hayattan ne bekliyor? Neyin peşinden koşuyor? Hangi insanlar başkalarının enerjilerini artırabiliyor? Hangi insanlar başkalarındaki olumsuz düşünceleri değiştirme gücüne sahiptir? Hangi insanlar kendi içlerindeki en iyiyi ortaya çıkarabiliyor ve uygulayabiliyor? Hangi insanlar vicdanlarıın sesini dinleyebiliyor ve vicdanlarına göre yaşayabiliyor? Kimler kendi imkanlarını en güzel şekilde geliştirebiliyorlar?
Bu soruların cevabda şüphesiz mutluluk ve mutlu insanlar vardır. Peki mutluluk öğrenilebilir mi?
Epictetos diyor ki: ''Tanrı insanları mutlu olmaları için yaratmıştır; talihleri ters gidiyorsa, kendi yanlışlıkları yüzündendir.''
Yapılan araştırmalar, mutluluğun % 50'sinin genetik, % 40'ının kendi elimizde ve % 10'unun da şartlara bağlı olduğunu gösteriyor. Genlerimizi değiştiremeyiz. Şartlarımızı değiştirmemiz de çok zordur. Şartlarımız, yaşadığımız yer, yetiştirilme biçimimiz, ailemiz ve bunlar gibi faktörlerdir. Ama mutluluğumuzu etkileyen % 40'lık oranı kontrol edebilme kapasitemiz vardır (Elvan Demirkan, Hayalden Geleceğe MUTLULUK, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2009, s.17-18).
Lavette Sue Wegman'in fadesine göre: ''Doğal olarak mutlu olmayı öğrenmemiz gerekiyor, çünkü şartların bizi memnun edeceği zamanlar çok seyrektir.''
Pek çok insan mutluluğun şartlara bağlı olduğunu düşünüyor. Ancak hayat şartlarının yüksek olması mutluluk getirmiyor. Mutlluk bir bakış açısıdır, bir tavırdır. Sürekli mutluluk düşünce ve davranış disiplini gerektiriyor. Nasıl yaşadığımız ve dünyayı nasıl gördüğümüz mutluluğumuzu etkileyen en önemli faktördür. Bu % 40 lık payın önemi burada ortaya çıkıyor. Bilimin kabul etitği gibi, hayatına bir anlam katabilen insanlar, anlık zevk için yaşayanlardan daha mutludur. Mutlu olmak için çok büyük bir amacımızın olması da gerekmiyor.
Mutluluk ulaşılması gereken bir yer değil, bir süreçtir. İnsanlar farklı duygularla yaratılmıştır. Bu duygular bir yelpaze, bir birleşik kaplar gibidir. Bir duyguyu kendisine yasaklayan, diğer duyguların hakkını tam olarak veremez. Hep bir şeyler eksik duygusu vardır. Akmayan duygu enerjisi katılaşır. İnsanı katılaştırır. Bedensel ağrılar katılaşmış duygu enerjileridir (Nil Gün, İçimizdeki Şaman-Duyguların Simyası s. 132).
Duygular ruhumuzun derin iletişim aracıdır. Onları uyuşturunca seslerini de kesmiş oluruz ve verdikleri mesajları da duyamayız. Mesela depresyon iç dünyamızda bir savaşın olduğunu gösterir. İnsanın tüm enerjisini emer (s. 161).
Çok çalışan bir işkolik depresyona girebilir. Uzun yıllar makine gibi çalışan, hiçbir hobisi olmayan bir kimse depresyon geçirebilir. Depresyon acil servis doktoru gibi o kişinin hayatına girer. Kişiyi etkisiz hale getirir. Çünkü hayatına anlam veremeyen ve sürekli çalışan kimse, depresyona girmese kalp krizi geçirebilir. Kendisiyle savaş halindeşken atacağı her adım, alacağı her karar sağlıksızdır. Kendine ve başkasına zarar verir. Depresyon halinde hareket çok azdır.
Demek ki depresyonun bile yeirne göre faydalıdır.Tek başına mutsuzluk sebebi değildir. Her işin iyi bir tarafı vardır. Bir insan, geçen yıl hayatını altüst ettiğine inandığı tümöre, bu yıl büyümedi diye şükredebilir.
Mutluluğun sırrı, kişini yapmayı gerçekten sevdiği şeyin ne olduğunu bulması ve tüm enerjisini buna vermesidir (Robin Sharma, Ferrari'sini Satan Bilge, s. 64).
Hayatın amacı nedir? Varlığımızın amacı mutluluğu aramaktır. Aristoteles'den William James'e kadar batılı düşünürler bu fikri kabul etmişlerdir. Kişisel mutlluğu aramaya dayanan bir hayatın doğasında ben merkezcilik, kendi isteklerine düşkünlük yok mudur? Araştırmalara göre, mutlu insanların, açık, dışa dönük ve başkalarına yardımcı olma konusunda istekli olma özelliği göstermişlerdir. Mutlu insanlar daha sosyal, esnek, üretici olmakta ve hayatta yaşadıkları hayal kırıklıklarına, mutsuz insanlara göre daha fazla tahammül göstermektedirler. En önemlisi, mutsuz insanlardan daha daha fazla sevgi dolu ve bağışlayıcı oludkları görülmüştür. Mut luluğu aramak sadece o kişiye değil, aynı zamanda ailesine ve daha geniş anlamda topluma da faydalar sunmaktadır (Dalai LAMA - Haward C CUTLER. Mutluluk Sanatı, çev. Güneş Tokcan, Klan Yayınları,İstanbul, 2004. s. 19-21).
Leo Tolstoy şöyle yazmış: ''Yalnızca tek bir özellik davranışların iyi yahut kötü olarak sınıflandırılmasını sağlar: Eğer dünyadaki sevgiyi artırıyorsa, iyidir. Eğer insanları birbirinden ayırıyor ve aralarında düşmanlık oluşmasına sebep oluyorsa, kötüdür.'' (Robin Sharma, Aile Bilgeliği, s. 4)
Dr. Zülfikar ÖZKAN