İlkokul yıllarımda, rahmetli babam, benimle büyük adammışım gibi sohbet ederdi. Bir tarih sohbetimizde; ''Osmanlı karanlıktı, kötüydü. Cumhuriyet ile aydınlandık.'' demiştim. Babamın; ''Osmanlı, bizim atalarımız. Atalarımız kötü değil.'' cevabı beynime mıh gibi çakıldığından, bu konuşmayı hiç unutmadım.
Osmanlı bizim atamız. Bizim atamız, bize utanılacak miras bırakmamıştır. Elbette ki atalarımız; hataları da, buhranları da, zulmü de, faciayı da yaşamış, üzücü birçok hadise tarih defterine kaydedilmiştir.
Ancak, onlar bize muhteşem mirası bırakan, muhteşem ecdaddır!
Bizim meramımız, tarih müdafaası veya tarih muhasebesi değildir.
Bizim meramımız, çığırtkanların yobazlıklarını marifet olarak pazarlarken, çuvala sığmayan mızraklara dikkat çekmek.
Yazımızın başına, tarihe döndüğümüzde; son günlerde çığırtkanların ağızlarındaki salyaları saça saça bağırdıklarına şahit oluyoruz. Bir yarıştır gidiyor; harem şöyleydi, padişahlar böyleydi, lalalar şöyleydi, yeniçeri ocağı böyleydi. Özeti, senin deden sarhoştu, âlemciydi. Nereden biliyor? Dedesi Dante, amcası Hammer, dayısı Toynbee ve diğer batılı hazretlerinden ilham aldılar, oradan biliyorlar. Bu ihamla, öterler karga gibi.
Bilgi kaynağınız nedir? dediğinizde, Londra'da basılmış falanca kitaptan, Paris'te çizilmiş falanca resimden, Viyana'da söylenmiş bilmem ne sözden bahsederler. Siz, ciddi bir söz söylemeye kalksanız, hemen hücum başlar. Bir kakofoni sahnelenir, kişiselleştirmeler, suçlamalar, tahkir, tezyif ve çok şey konuşulup, hiçbir şeyin anlatılmadığı bir icraatın figüranı olarak sahneyi terk edersiniz.
Tarih biliminin kaynağı nedir?
Belgedir, arşivdir, döneme ait ilk eserlerdir. Tarihçi, bunlarla konuşur.
Bunlar, batılıların hangi saikle yazdıkları meçhul masal ve hikayeleri veya yetersiz incelemeye dayalı yorumlarını okuyup, mal bulmuş mağribi gibi sahiplenebilirler. Ancak, milletin gözünün içine baka baka tarihi gerçeklikmiş gibi dayatmaları yobazlıktır.
Bunun adı; Seçkinci Yobazlıktır.
Günümüzde bir Seçkin etiketi, sosyal ? siyasi hayatta moda tanımlama olarak kullanılmaktadır.
Bir zamanlar, Entelektüel vardı.
Entelektüel, ciddi birikim gerektirdiğinden, bu isim ağır geldi. Entel ismi yakıştırıldı.
Entelliğin, eldeki şarap kadehinden ilhamla, bilgisiz fikir üretimi olduğu görüldü.
Aydın etiketi kullanıldıysa da, kendini aydın ilan edenler; olayları, olguları ve kurumları sorgulamanın yerine, değerlere hakaret ve inkârı tercih ettiler. İftiralarını, objektiflik olarak yutturmaya kalkıştılar. Bu da geçti.
Şimdi de, ''Seçkin'' etiketi, statü belirleyici tanımlama olarak moda.
Onlar seçkin ya, onların sözlerini bilim ve akıl süzgecinde değerlendirmeniz gerekmez. Onların kerâmeten serdettikleri doğmalarını halkın kabul etmesi ve mutlak itaat makamında bulunması gerekir. Ancak, dün anlamadığı gibi, bugün de halk, bu kastlaşmış cemaati anlamamaktadır. Onların kerametleri kendinden menkul, etiketleri kendilerindendir. Halkın belirlediği ve kabul ettiği seçkinler olmadıkları için, racon keserek rol belirleyen seçkincilerdir.
Bugüne kadar, seçkincilerin ve atalarının sesi vardı. Günümüzde ise, halkın da sesi var. Halkın seçkinlerinin sesi var. Tarih de dahil olmak üzere, birçok konuda konuşulanların süratle tartışma zeminine kayıvermesinin başta gelen nedeni, bu olsa gerek. Artık, birileri tarihe, bilime, sanata, düşünceye kolayca yalan söyletemiyor.
Halk seçkinlerini, kendisi belirlemiştir. Seçkinleri önemsiyor ve dinliyor. Kendine seçkin diyen seçkincilere de, gülüp geçiyor.
Statüsünü halkın belirlediği seçkinler, bilimde, hikmette, sanatta ve siyasette halkı için sınırları aşan hizmet, hikmet ve projeleri üretmektedir.
Halkın yükselişinin siyasal yansıması olarak, Ak Parti'yi anlama zahmetinde bulunulursa; halkın seçkinlerinin icraatıyla, seçkincilerin hazımsızlığı ve günümüzde nükseden pervasızlığı da iyi anlaşılır.
Av. Musa GÜMÜŞ