Türkiye yavaş yavaş seçim sath-ı mailine girerken, biz de ilk yazımızı özelde Üsküdar, genelde de Türkiye siyasetine ayıralım dedik.
Seçim sath-ı mailine giriliyor ama ortada gözle görülür bir heyecan yok. Bütün anketler Ak Parti'nin bir önceki seçimlerdeki oy oranını koruyarak (belki de artırarak) en az bir dönem daha iktidarda kalacağını söylüyor. Yanlış bilmiyorsam, eğer bu tahmin gerçekleşirse çok partili sisteme geçildikten sonra bu bir ilk olacak. Daha önce merkez sağ diye adlandırılan siyasi çizgiyi temsil eden partilerin iki dönem iktidarda kaldıkları görüldü, ancak hepsi de ikinci dönemi güç bela tamamladılar ya da tamamlayamadan erken seçime gittiler. Hatta bazen darbelerle hırpalandılar, kapatıldılar.
Zaten normalde de iktidar yıpratıcıdır, iktidardaki parti ne kadar başarılı olursa olsun günün birinde halkın gözünden düşecek ve yerini başka parti ya da partilere devredecektir. Kim ne derse desin, Türkiye gibi siyaset dahil her alanda bir günde dört mevsimin değişebildiği, istikrar adına barajların konduğu bir ülkede oy oranını koruyarak (belki de artırarak) iktidarda kalmak büyük bir başarıdır. Bu oy kitlesinin bütünü aynı siyasi kökenden gelmediğine göre, Ak Parti aynı zamanda büyük bir koalisyonu da bünyesinde sağlamıştır.
Türkiye siyaseti hakkında daha çok şey söylenebilir, ancak biz ilk yazımızda sözü fazla uzatmadan Üsküdar'a gelelim. Bilindiği gibi Üsküdar, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın semti. Haliyle Üsküdar'da Ak Parti oylarının çok yüksek olması gerekir. Ancak son mahalli seçimler ve 12 Eylül Referandumu'ndaki oy dağılımı doğrusu biraz şaşırtıcı oldu. Yerel seçimlerde Ak Parti oyları ülke genelinde de bir miktar düşmüş ve Üsküdar'da eski başkanlardan Yılmaz Bayat Saadet Partisi'nden tekrar seçime girmiş ve önemli oranda oy almıştı. Dolayısıyla o seçimlerdeki sonuç makûl karşılanabilir, ancak referandumda Üsküdar'daki evet oranının Türkiye ortalamasının altında kalması pek de beklenilir bir sonuç değildi. Hele Başbakan Erdoğan'ın hemşehrileri olan Rizelilerin yoğun olarak ikamet ettikleri bazı mahallelerde az farkla da olsa hayır oylarının daha yüksek çıkması tam bir sürpriz oldu.
Bu durum pek çok mantıklı sebebe bağlanabilirdi ve sanırız Ak Parti kurmayları da bu sebepleri yeteri kadar değerlendirmişlerdir. Fakat referanduma yakın bir tarihte bizim karşılaştığımız bir hadise olayın görülmeyen, görülmesi de kolay olmayan tarafları olduğunu gösterdi.
Üsküdar Ak Parti'nin önde gelen isimlerinden biriyle görüşürken, referandum için teşkilatın çok da istekli ve gayretli çalışmadığı kanaatinde olduğumu söyleyince o da ''Gerek yok, nasılsa başbakan televizyonda konuşuyor. Herkes de televizyon seyrediyor'' diye hayli pragmatik (!) bir cevap vermişti. Sayın başbakan ne kadar karizmatik, lider ruhlu ve başarılı bir yönetici olursa olsun, bizzat içinden geldiği siyasi çizgi birebir görüşmelere önem veren, o görüşmeler neticesinde başlangıcında kimsenin inanmadığı başarılara imza atmış bir çizgi. 2007 seçimleri sonrasında Ak Parti'nin başarısının sebepleri tartışılırken, sosyolog yazar Fatma Barbarosoğlu halkın küçük hikayelere oy verdiğini söyleyerek konuyu analiz etmişti.
Çok isabetli bir analizdi bu. İnsanlar kendi günlük dertleri dururken kısır siyasi çekişmelere ya da yüksek politikaya bakmazdı. Bu bencillik değildir, dar ufuklu olmak değildir, bir realitedir. Dünya'nın her tarafında da böyledir. O halde bu realiteyi göz önünde tutarak yerel politika yapmalıdır. Kılcal damarlar sağlıklı çalışmalıdır ki, vücudun hiçbir bölgesi kangren olmasın. Herhalde hiçbir parti, pardon vücut en ufak bir organını kaybetmek istemez. Öyle değil mi?
Biraz bilmece gibi yazmış olabilirim. Fakat seçim yaklaşıyor, mahalle irtibat büroları kuruluyor ve 3. iktidar dönemine hazırlanan Ak Parti Üsküdar'ın bazı mahallelerinde sandık görevlisi bulmakta bile zorlanıyor. Biz şimdilik bu kadar söyleyelim, arif olan anlasın. Kısmetse gözlem ve düşüncelerimizi paylaşmaya devam ederiz. İktidar partisi olması hasebiyle Ak Parti'den başladık, önümüzdeki yazılarda diğer partilerimizi de acizane analiz etmeye çalışırız. Şimdilik sağlıcakla kalın.
Bülent ŞİRİN