''Kimse burada menfaati için bulunmuyor'' iddiası, en az ''kendim için bir şey istiyorsam namerdim'' ifadesi kadar komiktir. Tahmin edebileceğiniz üzere, siyasi bir ortamda söylenmiştir/söylenmektedir bu iddia? Bunu söyleyen ya siyasetten zerre kadar anlamıyordur ya da muhataplarının acı (!) gerçeği işitmeye hazır olmadığını düşünüyordur.
Nedir acı gerçek? Siyasetin esas motivasyonu menfaattir ve bunda da kınanacak, ayıplanacak bir şey yoktur. Fakat biz hala ''milli birlik ve beraberlik'' şuurumuzu inşa etme sürecinde olduğumuz için; öyle birey, menfaat gibi kavramları ağzımıza bile almaya haya ederiz. Herkes vatanı, milleti, davası için mücadele etmektedir, kendisi için şuncacık bir şey istiyorsa iki gözü önüne aksındır. Halbuki hayatın gerçekleri öyle demiyordur. Herkes iş, aş, kariyer, itibar ve servet peşindedir. Bunlara kavuşmanın en etkili yolu da siyasettir.
Sözü fazla uzatmadan, iki örnek olay anlatıp oradan bir sonuç çıkarmaya çalışacağım. Geçtiğimiz günlerde, İstanbul?da bir milletvekili aday adayı, kendisini destekleyen kalabalık bir hemşehri grubuyla birlikte il başkanlığına gider ve başkanla görüşmek ister. Fakat kafilenin bir kısmı (kalabalık olmasın diye çoğu dışarıda kalmıştır) kapıdan girer girmez, bir yetkilinin sert çıkışıyla şoke olur. Yetkili, buraya gelmenin bir faydası olmayacağını, başkanın çok meşgul olduğunu ve kendilerine zaman ayıramayacağını pek de hoş olmayan bir üslûpla dile getirir. Gelen şahıs belki de milletvekili olacaktır halbuki. Yanında da önemli iş adamları, binlerce kişiyi temsil eden sivil toplum lider ve temsilcileri vardır. Siyaset sabır ve tahammül işidir, vekil adayı ve destekçileri meseleyi tatlıya bağlarlar.
Yine kısa bir süre önce, İstanbul?un ilçelerinden birinde yerel gazetede köşe yazarı olan birisi, yazısının bir yerinde mensubu olduğu partinin mahalle politikasında tespit ettiği bir eksikliği dile getirdi diye fena halde haşlanır. Yazar tepkileri görünce şaşırır. Parti mensubiyeti 3,5 yıllık pasif üyelikten öteye gitmemektedir ve işi de gazeteciliktir, yazmaktır. Kapalı toplantılarda dile getirdiği eleştirileri açığa vurmamış, örnekleme yöntemiyle bütün partiye acizane bir uyarı yapmayı hedeflemiştir. Rahatsızlık vermek gibi bir niyeti olsa, ne diye rahatsız edeceğini varsaydığı insanların arasına tekrar gelsindir?
Bu anormal tepki yetmiyormuş gibi, ileri gelen bir partili tarafından ''bir daha böyle şeyler yazacaksan gelme buraya!'' diye fena halde azarlanır bizim gazeteci. İleri gelen partiliye serinkanlılığını kaybettiren esas unsur ise, gazetecinin eşiyle birlikte ettiği sitemlerdir. Gazeteci partisinden (tabii ki illegal olmayan) bireysel taleplerde bulunmuştur, taleplerini ilettiği yetkililer ise bu talepleri yerine getirmemiş ya da getirememiştir. Varlığını partisinin varlığına armağan ediyormuş gibi yapmaya yanaşmayan, toplantılarda vatan, millet, devlet ve siyasi büyükler hakkında iyi dilek ve temennileri sıralamayan gazeteci baş ağrıtmış, yazdığı iki satır yazı da bu yüzden ağzına tıkılmıştır.
Bu siyasilerin oy kaygısı yok mudur da seçmene böyle davranabilmektedirler? Yoktur, nasılsa anketler % 45-50 göstermektedir çünkü. Bu pozisyondaki bir partinin davranış kalıpları, sistemin bütün gücüyle boğmaya çalıştığı bir muhalefet partisi gibi olmaz, olamaz. Kendileri farkında olmasa da, dile getirdiğinizde şiddetle inkar etseler de bu bir gerçektir.
Partinin akıbeti geçmişte benzer süreçler yaşayan partilerin akıbeti gibi olmasın isteriz. Bütün meramımız budur. Amma ve lakin, o akıbetin işaretleri görülmeye başlamıştır ne yazık ki. Bizim için tatlı yeyip tatlı konuşmak, gönül okşayıcı şeyler yazmak kolaydır. Kalemimiz o kadar iş görür. Ancak gel gelelim, sonuçlar ortaya çıktıktan sonra sebepleri analiz etmenin bir faydası yoktur. Yakın tarihte yeteri kadar benzer sonuç yaşanmıştır, onlar hakkıyla analiz edilebilse zaten ortada önemli bir sorun kalmayacaktır.
Bülent ŞİRİN