İzmir'i kazanacağım diye...
Seçim sonuçları, giderek azalan ama bitmeyen bir hararetle tartışılmaya devam ediyor, doğal olarak zaman ilerledikçe tablo daha da net görülmeye başlanıyor. AK Parti'nin başarısı açık, bunu kimse de inkar etmiyor/edemiyor zaten. Öyle bir başarı ki bu, geçmiş dönemlerde seçim biter bitmez harekete geçen ve siyaset, bürokrasi, iş dünyası ve medyadan oluşan muhalefet cephesi bu sefer sızlanmaya bile takat bulamadı doğru dürüst. Bidon kafa-göbeğini kaşıma türküleri de işitilmiyor. Söylemek isteyip de kendini tutuyor değil değerli sanatçılar, onların da söyleyecek istek ve mecalleri kalmamış anlaşılan. Tam bir teslimiyet hali görülüyor.
Bu AK Parti'nin işini hayli kolaylaştıracak bir durum olarak değerlendirilebilir. Ancak bizim ciddi kuşkularımız var. Sıkı markaj altında oynamaya alışmış bir takımdan söz ediyoruz. Bir de iktidar partisinde biraz Osmanlı Sendromu sezinliyorum ben. Hani bizde bir algı vardır; Osmanlı boyuna batıya gitmiş, Avrupa'nın göbeğinde asırlarca kalmış. Osmanlı Avrupa'dan çekildikten sonra bunca zaman geçmiş, o kadar yıkım olmuş ama Balkanlar hâlâ buram buram Osmanlı kokuyor. Bir sürü tarihi eser var, gidip gelenler de bu kokuyu hissettiklerini ifade ediyorlar. Ancak Anadolu'ya baktığımızda öyle bir şey göremiyoruz. Osmanlı bin atlı akınlarla Avrupa'ya doğru giderken arka tarafı biraz ihmal etmiş anlaşılan. Sonunda da eller üzerine titrediğimiz toprakları elimizden çekmiş almış, bize de asırlarca ihmal edilen topraklara bakıp bakıp ''üç yanı denizle çevrili cennet vatan Anadolu'' diye kendimizi avutmak kalmış.
AK Parti yüzde 50 oy aldı ama inşaallah bu kitlenin kemikleştiğini düşünmüyordur. Bir kere Tayyip Erdoğan sonrası partinin ne olacağı belli değildir. Bu oyların büyük bir kısmı başbakanın şahsına verilmiştir. İkincisi, bu yüzde 50'nin bütününün hayatından memnun olduğunu kimse iddia edemez, ediyorsa hayal görüyordur. Ortada başka bir alternatif görmediği için kerhen AK Parti'ye oy veren bir çok insan tanıyorum. Saadet Partisi bölünüp kan kaybetmese ne olurdu Allah bilir.
Bizi bu tereddüde iten nedir? Özellikle son birkaç yılda gerek bireysel gerek kitlesel anlamda iktidara ilettikleri bir çok makûl talebi yerine getirilmeyen çok fazla sayıda insan var benim tanıdığım, bildiğim. AK Parti ne yapıyor? Geçen sene yapılan ve yüzde 58-42 sonucu elde edilen referandum sonrası bıraktı işi gücü, reformu filan. Ne olacak şu yüzde 42'nin hali, bunlar niye korkuyorlar, onları korkularından kurtarmak için ne yapmak lazım, strateji geliştirmeler, bilmem neler... Sahilleri nasıl kazanırız, CHP'nin kalelerini nasıl ele geçiririz vs. vs... Yüzde 58'in hiç korkusu yok, hepsi keyfinde aleminde, öyle olmasa bile sanki dersiniz her hal ve şartta oylarını AK Parti'ye verecekler. Yani onlar nasılsa cepte, kalanları ele geçirmek için var gücünle yüklen...
Geçtiğimiz aylarda İstanbul'dan İzmir'e otoban yapılacağı ve iki şehir arasında ulaşımın çok daha kısa bir zamanda gerçekleşeceği gibi haberler çıktı medyada. Yolun yanında başka projeler de vardı. Bu da elbet yukarıda açıklamaya çalıştığımız stratejinin bir parçasıydı. İzmirli vatandaşlarımıza bu hizmet çok görülmesin, yapılsın tabiî. Ancak durup düşünmek lazım değil midir, İzmir için düşünülen bu projeler o kadar acil midir? İzmir için Ankara şuracıkta, İstanbul buracıkta. Kara, hava, deniz, demir yolu; her türlü ulaşım yolu mevcut. Önü Avrupa, ardı bereketli Ege toprakları...
ANAP'ın ikinci döneminde yine şikayetler vardı ve bir dostum ''bunlar kendi oy tabanlarını oluşturdular. Oyları yüzde 30'un altına düşmez'' demişti ama şu anda Türkiye'de o isim altında kayıtlı bir parti bulunmuyor. O kitlenin içinde de yas tutan olduğunu hiç sanmıyorum. Arkalarına bile bakmadan başka partilere gittiler, oradan da başka partilere... Bu ülkede merkez sağ oyları kimsenin tapulu malı değildir.
Toparlayalım. AK Parti çok partili demokrasi tarihimizde hiçbir partiye nasip olmayan bir imkan elde etmiştir, bu imkanı hem kendisi hem de memleket adına çok iyi kullanmalıdır. Türkiye'nin öteki yarısının kalbini fethetmeye çalışırken, beri taraftaki yarısını asla ve kat'a ihmal etmemelidir. Onlar ne öyle sanıldığı kadar mesut bahtiyar ne de bazı temel taleplerinin hâlâ sürüncemede olduğunu görmeyecek kadar aptaldır...
Bülent ŞİRİN