Son günlerde adı anıldığında hepimizin yüreğini burkan bir yer var. Adı Somali. Adı Sudan. Adı Malezya. Adı Haiti. Adı Gana. Adı bilmem ne Afrika ülkeleri. Ama hep Afrika... Bu yürek burkulmasını derinden yaşatan Ramazan ayını veren Rabb'e sonsuz hamd ederek başlamak istiyorum bugün. Açlık halinden anlamayan tokluğu gideren Rabb'e sonsuz şükr ederek ve ondan rahmet umarak başlıyorum. Somali adı altında yüreğimizi yakan yüzlerce aç insandan bahsetmek istiyorum size. Bir de adı Somali olmayıp da dünyanın herhangi bir yerinde dört başı mamur yaşayıp, halen aç olan insanlardan bahsetmek istiyorum size.
Ramazan ayında oruç tutanlar olarak, on altı saatten fazla aç ve susuz kalarak tokluğun kıymetini bildik. Bizler her iftarda bir bardak su içebilmek için ezanın okunmasını sabırsızlıkla bekledik. Açlıktan başımız ağrıdı, ancak akşam ezanıyla beraber o ağrılar yok oldu. Beden açlığın ve susuzluğun verdiği zorluktan kurtuldu. Şüphesiz ki bunda düşünen insanlar için çeşitli hikmetler vardır. Açlıktan uyuyamayan insanları duyduk da ölen insanları duymamıştık. Günden güne refahı artan milletimize bakıp, ''Açız aç'' diyen işsiz insanlara bakıp ''Arkadaş, kimse açlıktan ölmez, merak etme'' diye geçiriyordum içimden. Maalesef Somali'de açlıktan ölen insanları, yavrucakları görünce, bizim en açımızın bile, oradaki en tok insan kadar aç olmadığına inandık. Onların açlığının ve susuzluğunun hiç dinmediğini, kendi açlığımızın ise iki ezan arası kadar kısa olduğuna şahit olduk.
''Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir'' diyen, sadece müslümanların değil bütün insanlığın peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V.) efendimiz'e keşke bütün insanlık biat etseydi diye aklından geçirmeden edemiyor insan. Somali'yi gören, Afrikalı masum yavruları gören gözlerimiz keşke kör olsaydı da bu hazin hali görmeseydi diyor. Somali'yi gören insanlığını sorguluyor. Vicdanını sorguluyor. Mübarek Ramazan ayının hayrını görmeye çalıştığımız şu özel günlerde, insanlık insanlığını sorguluyor.
Yıllar önce, Avrupalı bir fotoğrafçının aç bir akbabanın yemeğe hazırlandığı Afrikalı bir çocuğun fotoğrafını çekerek ödül aldığını seyretmeştik tüylerimiz ürpererek. Çocuğu kurtarmak yerine olay anını fotoğraflayan bu adam, fotoğraf sonrasında çocuğun akbaba tarafından yendiğini görmüştü. Ardından zavallı çocuğu kurtarmadığı için vicdan azabı çekip intihar ettiğini okumuştuk yine tüylerimiz ürpererek. Bencillik ve kazanma hırsının fotoğrafçıya verdiği açlıkla, akbabanın tabii olarak duyduğu açlık arasında tek bir fark vardı. Akbaba bir hayvan olduğu için tabiatına uygun olanı yapmış, aç karnını doyurmaya çalışmıştı. Ancak fotoğrafçı fıtratına uymayanı yapmış, kendi açlığını hayvandan daha aşağı bir halde gidermeye çalışmıştı. Ödülle karnını doyurmuş, gözünü doyurmuş; ancak gözleriyle gördüğünü unutamamıştı. Şüphe yok ki bu açlık ve aşağılık fotoğrafçının akibetini hazırlamıştı.
Unutmak insanoğluna verilen, üzerinde düşünülmesi gereken bir nimet şüphesiz. Kimi zaman ihtiyacını duyduğumuz bir hisken, kimi zaman da imtihan olduğumuz bir hisse dönüşüyor bu duygu. Bu noktada esef ediyor ve maalesef insanoğlu çok unutkan demeden geçemiyorum. Maalesef ziyadesiyle unutkanız. Başımıza bir müsibet gelse, mesela deprem gibi, sel gibi. Depremde bir yakınımızı kaybetsek, kaybın yaşandığı mevkiye üzerinden çok zaman geçmeden bir mesken yapabiliyoruz. Selde maddi kayıp versek, sel felaketinin yaşandığı yerde yaşamaya devam ediyoruz unutarak. Halbuki senelerdir Afrika'nın aç olduğunu biliyoruz. Ancak unutuyoruz ki unutmak kolay geliyor.
Yine unutuyoruz, fotoğraflarda, görüntülerde yaşayan insanları sanki sadece poz veren insanlarmış gibi düşünüyoruz; ''Ya bunlar düzmece, vicdan yapıyorlar, adam kandırıyorlar'' diyoruz gözlerimize inanamadığımız için. Televizyon ekranında gördüğü aç çocukları, televizyonun arkasındaki boşluğa ekmek kırıntısı dökerek doyurmaya çalışan küçük bir çocuk kadar saf değil yüreklerimiz maalesef. Aç olan insanlara inanmak zor; yardım etmemek için türlü bahaneler aramak kolay geliyor nefislerimize. Yardım kuruluşlarının bile adını karalayan bir grup iftiracıyı dikkate alıyor, yardım etmekten soğuyor, şüpheye düşüyoruz. Az da olsa yardımda bulunuyorsak, onu da yapamıyoruz kendimizden başka kimseye güvenmeyerek. Kolaya kaçıyoruz, unutuyoruz yardıma muhtaç insanları.
Ramazan ayının bereketinden güzel olaylara da şahit oluyoruz. Allahın güzel nimetleri, bu rahmeti bol ayda sarıyor etrafımızı. Son zamanlarda insanlığın ölmediğine de şahit oluyoruz. Öyle bir devlette yaşıyor olduğumuza şahit oluyoruz. Şükür ki milletine ''İnsanlığa yardımda bulunacağız, herkes vicdanına düşeni yapsın'' diyen bir başbakanı ve etrafındaki devlet adamlarını görmeyi nasip etti Mevla. ''İnsanı yaşat ki devlet yaşasın'' sözünden hareket eden bir cumhurbaşkanının, dünyada yaşayan yardıma muhtaç insanlara, milletini yardım etmesi için uyaran güzel gönüllü devlet adamlarımız oldu.
Geçenlerde bir televizyon programında insanların açlıkla cedelleşen insanlara milyonlarca yardım yaptığını seyrettim. ''İnsanlık Ölmedi'' diyebiliyoruz yürekten artık. Yardım elini uzatan insanlarla dolu bir memlekette yaşıyoruz. Ecdadın ruhunun yaşadığı topraklarda yaşayanlar, o ruhtan nasiplerini almış halde veriyorlar ellerindekileri. ''Sadaka veren kişi, verdiğini Allah'ın eline koymuş gibi olur'' sözünü rehber bilen insanlardan olabilmek her milletin evladına nasip olmuyor. O nedenle herkes elinden geldiğince, bu Ramazan ayınının bereketini başka sofralara da koysun. Kilometrelerce ötelerde kurulamayan sofraları kurmak üzere ayağa kalksın ve bir parça ekmek, bir bardak su uzatsın oralara. En yakınından en uzağına bütün insanlığı doyursun insan olanlarımız. Ecdadının ruhunu, bir dönem hüküm sürdüğü topraklara götürsün. Bir milleti kanatları altına almak demek sadece o milletin toprağına sahip olmak demek değildir. O insanları her bakımdan yaşatmak demektir. Allah Türk milletini yedi cihanda hüküm sahibi yaparken, şüphesiz hayrı ve İslam'ın gerçek mahiyetini her yönüyle bildiği ve uyguladığı için yapmıştı. Bugün de bütün milletleri yaşatan bir kavim olmak için bu hayırların ve gerçek dini anlayışın devamı şarttır. Türk milleti karakteri gereği güçlü yerine daima güçsüzün yanında durmak zorundadır. Ve inşallah durmaktadır.
Ramazan ayı vesilesiyle hatırladığımız aç insanlar keşke Ramazan ayının rahmetini bilselerdi. Onlara ''Bilseniz keşke, biz Ramazan ayını yaşamasaydık size bu kadar yardım edemezdik'' diyebilseydik. Onlar da anlasaydı İslamiyet'in ne gibi güzelliklere vesile olduğunu ve dünya durdukça olmaya devam edeceğini.
Gözünü aç insanlık ve gör etrafındakileri. Elini aç insanlık ve ver elindekileri. Merhamet et, şefkat göster. Allah'a yaklaş. Allah'a yaklaş, O'nu bil. O'nu bilen insanlığını bilir.
Bu Ramazan'da midelerimizi doldurmak yerine ruhumuzu ve amel defterlerimizi hayırla doldurmanın daha hayırlı olduğunu görebilmeyi nasip etsin Allah hepimize. Her iftar ve sahurda sofralarımızı dolduran onlarca nimete ziyadesiyle şükredebilen ve o sofraları paylaşarak şükrü fiile döken insanlardan olmayı nasip eylesin Mevlam. Sadece Afrika'ya değil, dünyanın her yerinde yaşayan yardıma muhtaç insanlara ellerimizi olduğunca açarak yardım edebilen ve insanları yardıma teşvik edebilen kullardan eylesin Rabbim hepimizi. Allah hem oruçları hem sadakaları kabul eylesin. Gönülden edilen dualara ve bu ay içinde sağanak sağanak yağan rahmetten herkesi nasiplendirsin Allah. Ne mutlu orucun sabrını bilen ve sadakayı başa göze muhafaza gören bir milletin torunu olan bizlere. Ne mutlu...
Esra KİRİK