Pek çok insan dünyanın yanlışlarını düzeltmek için dıştan içe doğru çalışıyor. Dış şartları değiştirmeye zorlayarak dış dünyayı düzelteceğini sanıyor. Bu dıştan içe yaklaşımı başarısızlığa mahkûmdur. Çünkü sebep yerine sonuçlarla ilgilenir.
Oysa dünyayı ancak içten dışa doğru değiştirebiliriz. Fakirliğin, yokluğun ve sınırlamanın uzun vadede çözümü içsel potansiyelimizi gerçeğe dönüştürme yeteneğimizde yatmaktadır. Dünyayı gerçekten iyileştirmenin tek yolu öncelikle kendimizi iyileştirmekten geçer. Başımıza gelen her şeyin sorumluluğunu üzerimize almalıyız. İnsanlar bize ne yapmış olurlarsa olsunlar bunda bizim payımız vardır ve bir noktadan sonra bundan biz sorumluyuz (Robert Anthony, iyi Düşün İyi Yaşa. s. 31).
İnsan acının ve mutluluğun tohumlarını içerisinde taşır. İç sebepler temeldir, dış sebepler ikinci plandadır. Zihin bizi aldatır ve dışarıyı gösterir. Eğer sebepler dışarda görülürse özgürleşme imkanı olmaz. Marx insanın ıstırabının sebebinin dışarda olduğunu söylemişti. Dış sebepler değişirse insanın mutlu olacağını ileri sürmüştü. Hz. Muhammed, Hz. İsa ve diğer peygamberler ise bu teşhisin yanlış olduğunu buyurmuşlardı. Bu yüce insanlara göre sebepler içtedir, dışarısı bahanedir. Dışarıyı değiştirebiliriz, ama iç aynı kalır. Çünkü insan içten dışa doğru yaşar (OSHO, Zen Yolu/Tasavvuf Yolu, s. 167).
Mutsuzluğun, öfkenin ve acı çekmenin temelinde, kendimizle veya bir başkasının beklentileri doğrultusunda yaşamamızdan dolayı duyduğumuz hayal kırıklığı vardır.
Pek çok insan kendisinden nefret eder. Nefretleri bir başkasının beklentilerine göre yaşamıyor olmalarından gelir. Çoğumuz kendimizi sahip olduklarımıza veya sahip olmadıklarımıza, başardıklarımız veya başarmadıklarımıza göre yargılarız. Ana-babamızın, eşimizin, patronumuzun, arkadaşlarımızın beklentilerini karşılamadığımız zaman iyi olmadığımız sonucuna varırız.
Bu durum kendi kendini yargılamadır. Bu yargılamada kişi kendisine karşıdır. Aslında başkalarını karşı olduğumuzu sanırız. Ama başkalarına karşı olmak aynı zamanda kendimize karşı olmaktır. Bu psikolojik bir gerçektir. Yapabileceğimiz en yanlış şey birini yargılamaktır. İnsanları yargılayarak kendimizi ne iyileştirebiliriz ne de güçlendirebiliriz.
Kimse bize zarar veremez. İnsanlar bize kendimiz aracılığıyla zarar verirler. Biz onlara bizlere nasıl davranacaklarıyla ilgili talimatlar veririz, onlar da bu talimatları takip ederler.
Varlıklı insanlara kızarsak varlıklı olamayız. Başarılı insanlara kızarsak başarılı olamayız. Mutlu insanlara kızarsak mutlu olamayız. Neye kızıyorsak o şey bizde eksiktir. Bunu iyileşmeye, sağlığa da uygulayabiliriz. Herhangi birine kızgın olan kimse, iyileşemez. Çünkü kızgınlık bağışıklık sistemine çökertir ve gerçekten kişinin hastalanmasına sebep olur.
İngiliz bilimkurgu yazarı Douglu Noel Adams diyor ki: ''Suçu başkalarında arıyorsanız, kendi değişme gücünden vazgeçmiş olursunuz.''
Günümüzde başkalarını suçlama moda oldu. Bir suçlayıcılar kültürüne dönüştük. Çoğu zaman sorumluğu başkalarının üzerine atarak rahatlamaya çalışıyoruz. Ama bu yol çıkmaz sokaktır.
Kol saatimizi zamanı yanlış gösterirse ne yapıyoruz? Karşımızdaki insanlara, komşularımıza saatlerini bizim saatimize göre ayarlamalarını mı söylüyoruz? Yoksa kendi saatimizi mi düzeltiyoruz? Elbette kendi saatimizi ayarlardık. Ancak hayatımızda bir eyler yanlış gittiği zaman benzer düzeltmeler yapmıyoruz. Onun yerine kendi yanlışlarımızda ısrar ediyoruz.
Hayatımızdaki üzüntülerimizin büyük kısmı içsel inançlarımızı değiştirmeden önce dış şartları değiştirmeye çalışmamızdan kaynaklanmaktadır. Kendimizle ilgiyi her şeyi değiştirebiliriz. Bu yolumuzu aydınlatacaktır. İnsan güçlendikçe kendini tanımaya ve kendi üzerinde çalışmaya başlıyor. Satrançta daha fazla ustalaştıkça, seçenekleri daha açık bir şekilde görebiliriz. Büyük satranç ustaları mutlak öngörüye dayanan hamleler yaparlar.
Çoğumuz televizyonumuza kendimize davrandığımızdan televizyonumuz net görüntü veriyorsa hemen ayarını düzeltiriz. Çoğumuzun net görüntü vermiyorsa hemen ayarını düzeltiriz. Çoğumuzun düzenli olarak yeniden ayarlanmaya ve yeniden şekillenmeye ihtiyacı vardır. aha iyi davranıyoruz.
Sağlığımızı düzeltmek için öncelikle sağlıklı bir yaklaşım içinde olmalı ve içten dışa doğru gelişmeye ve değişmeye çalışmalıyız. Bu yaklaşmak eylemi, bu sorunu ele alış şekli, bu hastalıklara bakış biçimi kişinin bağışıklık sistemini güçlendirecek ve hastalıklara karşı direncini artıracaktır.
Dr. Zülfikar ÖZKAN