Kaderde okuyucu olarak tanıştığım Türkonline sitesinde yazarlık yapmakta varmış meğer..!
Böyle bir giriş cümlesinin ardından kendimi tanıtmadan olmaz.
Efendim bendiniz Ali Süzen; 1979 Kastamonu Cide doğumluyum.
İlk-Orta ve Lise öğrenimimi İstanbul'da tamamladım. Yaklaşık 10 yıldır Viyana'da yaşamaktayım.
Esnaf olmakla beraber 4 yıldır amatör olarak Türkiye'de kurucusu olduğum uskudar34.com
haber sitesinde yazarlık yapmaktayım ve yine kurucusu olduğum İstanbul Üsküdar'da yayın yapan
yerel Üsküdarpostası gazetesinin yazı işleri sorumlusuyum.
Yaklaşık olarak bir yıl önce tanıştığım bu sitenin içeriğini gördükten sonra düzenli olarak takip etmeye başladım. Hatta arasıra yorum yazmışlığımda var. Şimdi ise sizlerden yorum bekleyeceğim. Yazmanın en güzel yanlarından biriside bu.
Bildiğiniz üzere Avrupa şampiyonası grup eleme maçında Türkiye ile Avusturya milli takımları geçtiğimiz günlerde bir kez daha karşılaştı. İstanbulda oynanan ilk maçı millilerimiz 2-0 kazanmış, maç esnasında Avusturya milli takımın kalecisi ve tribünler arasında elektriklenme olmuş ve maçın gerilimi artmıştı.
Bir kaç önce Viyana'da oynanan Rapid-Beşiktaş maçında çıkan olayları bizzat görünce milli maç için kuşkularım iyice artmıştı.
Viyana'da oynanacak rövanş maçına bilet alan bendiniz bu düşüncelerle stadın yolunu tutarken, maça birlikte gittiğim eşimin sorusu karşısında sessiz kalmıştım.
Neden Türkiye bu kadar çok Avusturya ile oynuyor?
Küçük bir durgunluğun ardından kendime geliverdim. Ama nereden anlatacağımı bilemedim. Öyle ya futboldan anlamayan eşime bunu anlatmak için derinlere dalmam gerekiyordu. Neyseki bir kaç kısa cümleyle soruyu geçiştiriverdim.
Sonra benimde aklıma aynı kurt düştü..!
Sahi neden Türkiye ile Avusturya bu kadar sık karşı karşıya geliyor? Sadece futbol olarak değil. Siyasette, ekonomide ve en önemlisi Avrupa Birliği'nde...
Malum Türkiye'yi AB'de istmeyen en azılı ülke konumunda Avusturya... Yıllardır sorunlu olduğumuz Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi dahi bunlar kadar tavır yapmıyor bize...
''Yarası olan gocunur misali'' gibi birşey...
Tam kafa yorup sebeplerini düşünmeye başlamıştım ki, baktım işin ucu Viyana kuşatmalarına kadar gidiyor, fazla kurcalamadan kafamdan sildim attım.
Stada yaklaştıkça ise kendimi Türkiye'de gibi hissettim. Her taraf kırmızı-beyaz'dı. Tabi iki ülkenin rengi aynı olunca ortaya böyle bir manzara çıkması normal.
İçeriye girdiğimizde ise, Avusturya futbol federasyonunun jesti ile karşılaştık. Türk seyirciler için ayrılan koltukların üzerlerine Türk bayrağı bırakılmıştı. Maçı izlemeye gelen Türkler bu davranışı büyük bir memnuniyetle karşıladı. ''Yarım elma, gönül alma'' bu olsa gerek.
Siyasi arenadaki rekabet tribünlere de yansımıştı. Stad Avusturyalıların her zaman alışık olmadığı şekildi doluydu. Nede olsa Türkiye ile maç yapacaklar.
Stadın heryerinde Ay-yıldızlı bayrağın dalgalanması insanın ruhunu okşuyor, manevi duyguları kabartıyor. Kendime soruyorum; Bir-iki kuşatmayla olmamıştı ama Viyana içerden fethedilmiş olabilirmi?
Maçın nasıl geçtiğini ise size yazmaya gerek yok, kimimiz tribünde kimimiz ise tv başında uyuya kaldık. Bir ara yeşil düşlerde Arda'nın bizleri sevinçten havaya uçuracağı hayaliyle uykumuzdan olsakta, bizimkisi sadece tatlı bir rüyaymış..!
Eve dönüş yolunda maç öncesi korkularımın hiçbiri olmadığını görünce mutlu oldum. Avusturyalı dostlarımız bizi en güzel şekilde ağırlamış, tribünlerin neredeyse her köşesinde birlikte maç seyretmiştik. Katkısı olan herkese teşekürler...
Sokaklarda sevinç naraları atıp, Viyana'yı uykusuz bırakamadık ama olsun dostluk kazanmıştı. Bu daha önemli olsa gerek...
Biz tribünleri ne güzel futbol için nede sahadaki 11 kişi için doldurmuştuk zaten. Takımda kimin oynadığını bile bilmiyorduk, önemlide değildi. Ay-yıldızlı bayrağımız için ordaydık ve bizimkisi buram buram Anadolu kokan bir futbol hikayesiydi.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
Yurtdışında yaşayan yazarımız Ali Süzen, Bu köşe yazısını Avusturya merkezli yayın yapan www.turkonline.at haber sitesi için kaleme aldı...
Üsküdar 34