Deprem sevinilecek, hayır beklenecek bir şey değil ilk bakışta. Yaşamayan da bilemez. 1999 Gölcük Depremi'nde İstanbul'da zangır zangır sallanıncaya kadar, hakkında edindiğimiz teorik bilginin hiçbir kıymeti olmadığını öğrenmiştik. Televizyonlarda başka yerlerde olan depremleri görmek de hiçbir şey değilmiş.
Sarsıntı sona erdikten sonra bitmiyor sıkıntı. Belki de asıl sıkıntı ondan sonra başlıyor demek daha doğru olur. Oturduğunuz sandalyenin ayağı boşluğa gelse depremi yeniden yaşıyorsunuz. Travması yıllarca sürüyor, etkisi bir ömür geçmiyor.
Van'da meydana gelen şiddetli deprem de can ve mal kaybına yol açtı, hepimizi üzdü. Sosyal medyada çatlak sesler çıkmadı değil. Kimi ''Ne yüzle yardım istiyorsunuz? Öğretmenleri, doktorları vurdunuz, iş makinalarını yaktınız'' anlamında şeyler söyledi. Kimi Van'da BDP'ye oy veren % 94'ü bir kenara koyup geri kalan % 6'ya iyi dilek ve temennilerini bildirdi. Bu üzücü tepkiler, çok uzun yıllardır birileri tarafından harcanan çabaların sonuçlarıydı maalesef. Son günlerdeki müessif hadiselerin getirdiği atmosfer de eklenince bunlar gayet normal hale gelmişti. Fakat şükürler olsun ki, halkımızın derinlerden gelen refleksi gecikmedi ve büyük bir yardım seferberliği başlatıldı.
Türkiye'nin en büyük sorununun ne olduğu herkesçe biliniyor. Bu deprem bir fırsata dönüştürülmeli ve bölge halkıyla gönül köprüsü kurulmalı. Memleketin batısında dağı taşı inşaatla dolduran irade, doğusunda da aynı şeyi yapmalı ve depreme dayanıklı konutlar inşa etmeli oralarda. Eskiden olsa devletin imkanları elvermiyor, bu kadar yapabiliyor vs. denebilirdi ama artık böyle mazeretler geçerli değil. Dünyanın en büyük 16. ekonomisi olduğumuz yazılıyor çiziliyor. Yine bir çok ülkede krizler ortalığı kasıp kavururken, Türkiye hafif esintilerden başka bir şey hissetmiyor. O halde bu fırsat iyi değerlendirilmeli ve ''oh olsun, ne haliniz varsa görün'' demenin hiç kimseye faydasının olmadığı ve olmayacağı iyi anlaşılmalı. Yunanistan ile buzların 1999 Gölcük depreminde takındıkları olumlu tavırdan sonra çözüldüğünü ve ilişkilerin geliştiğini unutmamalı.
Olay sadece maddiyatla da ilgili değil. Kürtlerin en dindar Müslüman topluluklardan biri olduğu biliniyor. Zaten Türklerle aralarındaki en güçlü bağ da din bağı. Diyanet bölgede Kur'an ziyafetleri düzenleyip, travma halindeki ahaliye manevi destek sağlamalı. Din birliği özellikle vurgulanmalı ve tarihe göndermeler yapılmalı.
Eğer dediğimiz gibi bu deprem bir fırsata dönüştürülmez, en büyük sorunun çözümü yolunda adımlar atılmazsa, bir sonraki birlik beraberlik gününde çatlak sesler daha gür çıkmaya başlar ve halkın derin refleksi yeterince hızlı devreye girmeyebilir. İşte asıl felaket de o olur, ondan sonra tatlı dille de dipçik zoruyla da insanları bir arada tutmaya gücünüz yetmez. Din kardeşliği çok güçlü bir bağdır, zaten bugüne kadar bunca çabaya rağmen bir iç savaş çıkmadıysa bu yüzden çıkmamıştır. Fakat tarihe bakıldığında o bağın da toplulukları bir arada tutmaya her zaman yetmediği rahatlıkla görülebilir. Ondan sonra da yollarını ayıran tarafların hiçbirinin mutlu olmadığı...
Bülent ŞİRİN