Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sağlık durumu sık sık ülke gündemini işgal ediyor. Sadece son ameliyatlar değil, hatırlanacağı üzere birkaç yıl önce de kapısı kilitli kalan makam arabasında bir kriz yaşamıştı.
Toplumun endişelenmesi ve bir takım söylentilerin çıkması normal bir durumdur, çünkü bizim devlet geleneğimizde devletin zirvesindeki yöneticilerin ciddi sağlık problemlerini halktan saklamak gibi adetler vardır ve halk da bunu bilir. Yakın ve uzak tarihimizde birçok örneği vardır, teker teker hatırlatıp da tatsız anıları canlandırmayalım. Bu anıların tatsız olması benim nazarımda sadece o liderlere duyulan hayranlık ve aidiyete bağlı değil. Bu ''saklama'' eylemi bana halkı adam yerine koymamak gibi gelir. Halkın kendine malik olmayan kara kalabalıklar muamelesi görmesi olarak algılar ve çok sevimsiz bulurum. Ancak realite budur, geçelim.
Sayın başbakanın rahatsızlığının ciddiyeti nedir, tam olarak bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bazı şeyler var, ortalama vatandaş olarak. Mesela her nefsin ölümü tadacağını ve bunun zamanını Allah'tan başka kimsenin bilmediğini biliyoruz. Bu da demek oluyor ki kimsenin yarına çıkacağının garantisi yoktur, Sayın Başbakan da dâhil. Yani kendisine Hak vaki olacaksa, bu mutlaka mevcut rahatsızlığı nedeniyle değil başka bir vesileyle de olabilir. Dediğim gibi, bu bütün faniler için geçerlidir.
Bana göre devlet geleneğimizde eksik ve yanlış olan bu ''saklama'' âdetinden ziyade, liderlere fazla bağımlı olma zaafıdır. Geçen yıl davetli olduğum bir AK Parti toplantısında, toplantıyı yöneten kişi konuşmasının yüzde seksenini Sayın Başbakan'a övgüler düzmeye ayırınca söz alıp ''AK Parti Tayyip Erdoğan sonrasına kendini hazırlıyor mu?'' şeklinde bir soru sormuştum da ortalık buz kesmişti. Bu ameliyat olayı da ortada yoktu henüz.
Bizde kitleleri arkasından sürükleyen karizmatik liderlerin bir gün öleceği o kitleler başta olmak üzere kimsenin aklına gelmez. Özellikle ani ölümlerde bu durum daha fazla kendini belli eder. Turgut Özal ve Alparslan Türkeş'te bunu çok açık bir şekilde gördük. Geride bıraktıkları kurumların nasıl bir sürece girdiklerini de. Entegre olmaya çalıştığımız, kurumlarını kendimize örnek aldığımız Batı'da böyle şeyler yaşanıyor mu? Hayır. Liderler ya görevlerini başkalarına devrediyor ya da görev başında vefat ederlerse yerlerine bir başkası geçiyor ve sistem aksamadan yürüyüp gidiyor. Bu da sistem içinde yöneticilerin önemsiz varlıklar olduğu anlamına gelmiyor.
Allah Sayın Başbakan'a hayırlı, sağlıklı ve uzun ömürler versin. Hiçbir topluma bizim yaşadığımız gibi liderini kaybettiği günlerin sonrası savrulmaları yaşatmasın. Hiç kimse de kimin fani, kimin baki olduğunu unutmasın.
Bülent ŞİRİN