Sosyolojide ve toplum yaşamında orta sınıf kavramı çok önemlidir. Tarihin ciddi kırılma anlarında orta sınıfın her zaman çok büyük rolü vardır, her zaman bu rolden yeteri kadar bahsedilmese de.
Türkiye, batı ülkeleri gibi sınıflı bir toplum değildir, ancak yine de ona tekabül eden, benzerlik gösteren bir halk kitlesi vardır doğal olarak. (Bu arada söz konusu ettiğimiz kavramın merhum Özal'ın literatüre kazandırdığı ''orta direk'' olmadığını hatırlatalım. Özal belki bizim acizane gördüğümüz gerçeğin farkındaydı ve toplumda bu sınıfı oluşturmak istemişti. Fakat dönemin şartlarında bu imkansız gibi bir şeydi ve halkın zihin dünyasında orta direk adı verilen şahıs, elinde filelerle kamburu çıkmış, hayattan bezmiş vaziyette yorgun argın evine giden mütevazi aile babası olarak kaldı)
Halbuki başta dediğimiz gibi ülkelerin tarihinde orta sınıfın çok önemli bir yeri vardır. Mesela Fransız Devrimi gibi tarihin en önemli olaylarından biri, Fransa'da zenginleşen ama kral soyundan gelmeyen, yani aristokrat sınıftan olmayan insanların iradesiyle gerçekleşmiştir.
Birkaç gün önce BDDK'nın (Bankacılık Devlet Denetleme Kurulu) açıkladığı verilere göre, Türkiye'de bankada 1 milyon lira ve üzerinde mevduat hesabı olanların sayısı 10 yıl önceki rakamlara göre 5 kat artmış. O zamanlar bu sayı 10 bin küsûr iken şimdi 50 bini geçmiş. Gazetenin biri de rahmetli Adnan Menderes'in ''her mahallede bir milyoner'' sloganına gönderme yaparak ve 50 bin rakamını Türkiye'deki mahalle sayısına bölerek ''artık her mahallede üç milyonerimiz var'' diye yorumladı.
Gürültülü patırtılı gündemde pek de dikkat çekmeyen bu haber, Türkiye'nin ne kadar ciddi ve önemli bir değişim-dönüşümden geçtiğini gösteriyordu. Bu değişim-dönüşümün etkileri toplumun metabolizmasında kendini göstermeye başlamıştır, önümüzdeki gün, ay ve yıllarda çok daha fazla gösterecektir.
Yakın zamana kadar sporda, sanatta, siyasette, tabii ki ekonomide her daim belli bir kesimin istedikleri oluyordu, hangi siyasi kanattan olursa olsun hükümetler onların istediklerine boyun eğmek zorunda kalıyordu. Hâttâ 1979 senesinde sermaye kesiminin sivil toplum örgütü olan TÜSİAD, verdiği gazete ilanlarıyla devrin hükümetinin düşmesini sağlamıştır. Spordan bir örnek verirsek, ülkenin en büyük kulüpleri bile başına ''paralı başkan ve yönetici'' bulmak zorundaydı varlığını idame ettirebilmek için.
Şimdi durum gözle görülür oranda değişmiş, gelir dağılımı piramidinin orta kısmı genişlik ve derinlik kazanmıştır. Tabii ki her şey güllük gülistanlık değil ve yine sermayenin önemli bir dilimi azınlık bir grubun elinde ama yine de toplumun vardığı bu nokta çok önemlidir. Birkaç gün önce bir hemşehri derneği toplantısında bulundum. Bir grup memleketli, kendi hemşehrileri olan bir siyasetçiyle birlikte ilçelerinde gerçekleştirilecek bir eğitim projesi için bir araya gelip fikir alışverişinde bulundular. Böyle toplantılarda açıktan dile getirilmeyen bazı samimi düşünceler kulislerde ya da toplantı bitiminde ayak üstü sohbetlerde ikrar edilir. Bir de baktım ki ticaretle uğraşan birkaç kişi, orada bulunan siyasetçinin kendilerine helal ve meşru yollardan kaynak aktarmasını talep ediyorlar. Tabii yanlış anlaşılma kaygısıyla bunu (henüz) açıktan söyleyemiyorlar da kulislerde ancak bize fısıldayabiliyorlar. ''Öyle olsa biz de şu anda burada bulunma amacımız olan etkinliği seve seve finanse ederiz'' diyorlar.
Bu önemi bir göstergedir. Toplumun metabolizmasındaki değişiklik taleplerine yansımaktadır. Türkiye'de sporcusundan siyasetçisine, sanatçısından sanayicisine kadar herkes bu değişikliği iyi okumalı, gelecek planlarını ona göre yapmalıdır. Önümüzdeki gün, ay ve yıllarda bu gerçek daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bizden söylemesi.