EĞİTİM EKONOMİSİNİN NERESİNDEYİZ?
Türkiye'de nedense her şey alınıp satılır ama sıra eğitime gelince işler biraz değişir. Halen toplum olarak eğitimin ticari bir değeri olduğunu hazmetmiş değiliz. Bugün insanlar hastanelere gidiyorlar ve sağlık hizmeti satın alıyorlar. Kimse demiyor ki ''Efendim insanın sağlığı kutsaldır dolayısı ile alınıp satılan bir meta olmamalı.'' Bugün psikoloğa, psikiyatra hepimiz gidiyoruz. Onların hizmetleri karşısında ücretler ödüyoruz. Yine kimse demiyor ki ''Efendim insanın psikolojisi alınıp satılan ticari mal mıdır?'' Ayrıca, devletin eğitim ve sağlık hizmetlerini pek de bedava verdiği söylenemez.
Daha düne kadar hastane kuyruklarında neler yaşandığını hepimiz hatırlıyoruz. Sağlık sektöründeki özelleştirmeden sonra devlet hastanelerinin ne kadar rahatladığını vatandaşa daha güzel hizmet verebildiğini görüyoruz. Aynı şekilde özel liseler ve özel üniversiteler de yasal düzenlemeler yapılarak teşvik edilirse aynı rahatlığı bu sektörde de yaşayabileceğiz. Bu anlamda özel sektör de kazanacak, çağdaş hizmet alan insanlarımız da kazanacak.
Ülkemizde her sene bir buçuk milyon öğrenci üniversite sınavına giriyor. Fakat bir milyon civarı öğrenci bu sınav sonunda herhangi bir üniversiteye yerleştirilmiyor. Demek ki bu sınav yerleştirme sınavı değil eleme sınavı. Yani, sınavın asıl amacı bu 500 bin öğrenciyi dışarda bırakmak. Devletin okullarından mezun olmuş, olabilmiş ama herhangi bir üniversiteye yerleştirilmemiş 500 bin öğrencinin üniversite okumasına engel olunması insanın zoruna gidiyor. Sınavlar yoluyla elenen ve okuması engellenen her öğrenci bu ülkenin geleceğine vurulan bir darbedir. Belki de bu engellenen öğrencilerden bazıları üniversite okudukları takdirde bizim ülkemizin geleceğine dönük büyük rol oynayabileceklerdi. Bütün öğrencilerin üniversite okuyabilmesi için yeni çözümler üretmeliyiz.
Küresel iletişimin güçlenmesi ile ve buna bağlı birçok sebepten dolayı aileler eğitim için çocuklarını yurtdışına göndermekte artık bir sakınca görmüyorlar. Dolayısı ile Dünya'nın en büyük ticaret alanlarından birisi de eğitim oldu. Amerika, İngiltere, Kanada, Fransa, Malezya, Çin ve Malta eğitim sektöründe en fazla para kazanan ülkelerin başında geliyor. Biz bu konuda 420 bin nüfuslu Malta'dan bile çok gerideyiz. Malta'ya senelik 120 bin öğrenci geliyor. İnsan ister istemez düşünüyor. ''Ülkemizin en küçük şehirleri kadar nüfusa sahip bir ada ülkesi 120 bin öğrenci çekebiliyorken biz neden 20 binli rakamlardayız?'' Öyleyse bizim oturup ''Acaba biz nerede hata yapıyoruz?'' diye düşünmemiz gerekiyor.
Türkiye'den yurtdışına her sene 100 bin öğrenci gidiyor. 100 bin öğrenci 4 milyar dolarlık gibi bir rakama tekabül ediyor. Peki, dışarıdan bize gelen öğrenci sayısı kaç? Çoğu burslu olmak üzere 25 bin. Aradaki açığı artık siz hesaplayın. Örneğin:, Avustralya gönderdiği her bir öğrenciye karşılık 24 yabancı öğrenci, Yeni Zelanda ise her bir öğrenciye karşılık 15 yabancı öğrenci alarak bu alanda en başarılı ülke konumunda.
Bizim yükseköğretimdeki öğrenci oranımız henüz yüzde 20'lerde. Batıda bu oran bizim 3 katımız. Çağdaş Dünyayı yakalamamız için yeni üniversitelerin açılması gerekli. Bu anlamda her şeyi devletten beklemek de yanlış olur. Vakıf üniversiteleri ile de bu açığı kapatmak mümkün görünmüyor. Çünkü vakıf üniversiteleri kar amaçlı olmadıkları için yükseköğretimde payları ancak yüzde 4 civarında. Bu durumda özel üniversitelerin de açılması kaçınılmaz olmaktadır. Özel üniversite açılmasının da önünde yasal engeller var ama bizim kafamızdaki engeller kadar büyük değil. Bu konuda gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Hatta özel üniversite açılması teşvik edilmelidir. Çoğumuz şu an ülkemizde hizmet veren Vakıf üniversiteleri ile özel üniversiteleri karıştırıyoruz. Vakıf üniversitelerinin kurulması belki de özel üniversite anlayışına giden yolda basamaklardan biri ama işlevsel olarak tamamen farklı sistemlere sahipler. Özel üniversitelerin amacı ise verdikleri hizmete karşı kar etmektir. Bu alanda girişimci daha çok kazanabilmek için daha çok hizmet vermek isteyecektir. Oluşan bu rekabet ortamı ülkemize hem ekonomik anlamda hem de bilimsel anlamda fayda sağlayacaktır.
Dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip olmamıza rağmen bu sektörden korkunç zarar ediyoruz. Neden? Halen geleneksel düşüncelerimizden sıyrılabilmiş değiliz. Özel sektörün eğitim konusunda hizmet vermesi noktasında halen tereddütlerimiz var. Tabi biz bunları aşana kadar atı alan Üsküdar'ı geçmiş olacak.
Coğrafi olarak birçok konuda olduğu gibi eğitim ekonomisi açısından da stratejik bir konuma sahibiz. Yurtdışına en çok öğrenci gönderen ülkelere bölgesel olarak çok yakınız. Hem köklü bir tarihsel bir geçmişe sahipken aynı zamanda zengin bir kültüre sahip olmamız bizi ilgi odağı haline getirmektedir. Bu anlamda hedef ülkeler olarak, Çin, Pakistan, Hindistan, Orta doğu, Kuzey Irak, İran, Kuzey Afrika ve Balkanlar'ı gösterebiliriz.
Dünyanın birçok ülkesi eğitim ekonomisi konusunda kıyasıya yarışırken bizim bu noktada tutuk davranmamız düşündürücüdür. Ayrıca, üniversiteye giremeyen ya da okumak için yurtdışına giden öğrencileri de düşündüğümüzde olayın boyutları ortaya çıkacaktır. Ama her şeyden önce beynimizdeki engelleri kaldırmamız gerekiyor.