Bir Nikâhın Ardından...
Hafta sonu, Çengelköy'ün en eski ve sevilen esnaflarından Mehmet Pehlivan'ın Kızı ve Ak Parti Üsküdar İlçe Başkan Yardımcısı Kaan Pehlivan'ın Kız kardeşinin Nikâh merasimlerine katıldık. Nikâh; İş, Siyaset ve Bürokrasi çevrelerinin geniş katılımından dolayı kalabalık bir topluluk önünde gerçekleştirildi.
Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen Nikâh organizasyonu tek kelimeyle harikaydı. Daha girişte iki adet beyaz zemin üzerine kırmızı yazı ve motiflerle süslenmiş ''Hoş geldiniz'' panosu sizleri karşılıyordu. Beyaz renkte ki 1930 yıllardan kalma gelin arabası ise nostaljikti. Nikâh öncesi verilen kokteylde katılımcıların ağırlığının siyasi kimlikli insanlar olması hasebiyle, tabi ki kulis faaliyetlerinin yanı sıra, gündemde ki konulara ister istemez kulak misafiri olup, bizde katıldık. Neyse önce bir Nikâhı bitirelim konuya birazdan giriş yapacağız.
Nikâh merasiminin en güzel ve bana göre en duygusal anı, hazırlanan kısa filmdi. Gelin ve Damadın kundaktan başlayıp, öğrenim yıllarını içine alan ve evlenme teklifinin yapıldığı an ile nişan merasimine kadar arada geçen yılları gösteren görüntüler, Dünya da zamanın ne kadar çabuk akıp geçtiğinin göstergesiydi. Beyaz renk belli ki özellikle seçilmişti... Masa... Damat ve Gelinin Koltukları... Şahitlerin oturma grubu... Kısaca her şey beyazdı. Nikâh'ı Belediye Başkanımız Mustafa Bey kıydı. Cüzdanı Beykoz Kaymakamımız takdim etti.
Benim kulislerden çıkardığım izlenim şudur. 17 Aralık a kadar Cemaat mensubu olmak bütün kapıları açarken, arkadan hançerlenmenin vermiş olduğu şaşkınlık, kızgınlık ve öfkeyle olacak ki, ''Abi'', ''Hacı'', ''Hocam'', ''Cemaat'' gibi ifadelerin kullanılması ve duyulması bile yetkili makamlarda ki insanlara rahatsızlık veriyor. Tabi bir de bu kızgınlık ve öfkeyi fırsata çevirmek isteyenleri görünce, bu sefer benim şaşkınlığım artıyor!
AK Partide aday adayları içinde, Aday olması kuvvetle muhtemel Hilmi Türkmen'i Cemaatle ilişkilendirme çabalarını, Bel altı vuruşlar olarak görüp, beyhude çabalar olarak nitelendiriyorum.
Bu duruma 2002 yılında yapılan genel seçimlerin ertesinde de şahit olmuştum. Kulübümüzün düzenleyeceği gece için, Başbakanın danışmanlarından olan ve semtimizde oturan bir milletvekili büyüğümüzü davetiye vermek için aradım. Falanca yerdeyim gel dedi. Etrafı kalabalıktı. Gel, yanıma otur dedi. Konuştuğu kişi. ''Efendim falanca hastanenin başhekimi, filanca partiden!'' O kalkıyor, diğeri geliyor. ''Falanca İl'in Milli eğitim müdürü filanca partiden!'' gibi ispiyon faaliyetlerinde bulunup, meslektaşlarının ayağını kaydırıp, kendilerine yakın olan isimleri önerenleri görme ve izleme fırsatım olmuştu! Bir yarım saat sonra beni hatırlayıp. '' Şenol senin neyin vardı?'' sorusuna muhatap olunca, irkilerek ''Efendim, ben sadece davetiye getirdim!'' dediğimi hatırlıyorum.
Herkesin merakla ve heyecanla beklediği yerel seçimlere, işte böyle bir ortamda gidiyoruz. Aday belirleme çalışmaları, cadı avı içinde devam ediyor. Ülke genelinde isimlerin belirlenmesi ne kadar sağlıklı olacak merak ediyorum doğrusu.
Neyse ki böyle gergin, böyle stresli ortamlardan, iki tane pırıl pırıl gencin mutluluklarını, gülümseyen yüzlerini, bu işlerin dışında kalıp, sevgi ve muhabbetle ellerini tutup hiç bırakmayışlarını, heyecandan duvağı bile açmayı unutuşunu görünce insan bir nebze olsun uzaklaşıyor. Bu vesile ile Nagihan ve Ömer kardeşlerime bir ömür boyu mutluluklar diliyorum...