Sürpriz olmadı ve Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu bu makama geldi. Kimse ''başbakanlığa layık değil(di)'' diyemiyor kendisi için. Dışişleri bakanı olarak görev yaptığı dönemde eleştirilen tarafları oldu olmasına ama bu eleştiri konuları kendisini başbakanlık için kifayetsiz kılmaya yetmiyor.
''Erdoğan'dan sonra AK Parti Özal sonrasının ANAP'ı ya da Demirel sonrasının DYP'si gibi olur mu?'' sorusu sıkça soruldu ve giderek azalan bir yoğunlukta yine de sorulmaya devam ediyor. Bu soruyu soranların, soruyu akıllarına getirenlerin büyük çoğunluğu bunu temenni olarak dile getiriyor aslında. Fakat ortada öyle bir konjontür yoktur, dönemlerin şartları son derece farklıdır ve AK Parti'nin (şanlı siyaset tarihimizde yerini almış) o partilere dönüşmesi için ahval ve şerait hiç de elverişli değildir. Yani kısaca AK Parti'nin akıbeti ANAP ve DYP'ye benzemeyecektir. Tabii her partinin bir ömrü vardır, AK Parti de ömrünü tamamlayınca sahneden çekilecektir. Fakat bilindiği gibi filmlerde her aktörün rolü aynı sürede olmuyor. Kimi görünüp kayboluyor, kimi filmin sonuna kadar mücadele ediyor, boy gösteriyor.
Özal da Demirel de hem şahsi hem de partilerinin oyları düşüşe geçtiğinde Cumhurbaşkanı seçilmişlerdi. Partilerinin oy desteği ülke çapında % 20 civarındaydı ve Türkiye'de çok parçalı, son derece dağınık bir siyasi tablo vardı. Şimdi öyle değil. Cumhurbaşkanı ilk turda ülkenin yarısından fazlasının oyunu alarak çok güçlü bir şekilde makama oturdu. (Güya) tarafsız olmayacağını da her haliyle belli etti. ''Güya'' dedik, çünkü bundan önce gelen Cumhurbaşkanlarının da tarafsız filan olduğu yoktu. Türkiye'nin kurulu düzeninde o makam, ''seçilmişler''in aykırı hallerine karşı bir sigorta, bir emniyet sübabı vazifesi görüyordu ve elbette her daim rejimin yılmaz bekçileriydi. Turgut Özal ve Abdullah Gül bu profilin istisnalarıydı, onlardan da Turgut Özal tam tersine rejimin istediği tipte seçilmişlerle didişip durmak zorunda kaldı.
Son günlerde ''zamanında şu gelişme olmasaydı Tayyip Erdoğan bu makamlara gelemezdi, bu gelişme olmasaydı böyle böyle olurdu'' gibi yorumlar okuyoruz. Bu yorumları yapanlar ya hiç sosyoloji, siyaset ve tarih bilmiyorlar ya da işlerine gelmediği için gerçekleri görmek istemiyorlar. Liderleri konjonktürler üretir. 1980'lerde Özal'ın ektiği tohumlar boy verdi, Türkiye'de bir sınıf oluştu. Tayyip Erdoğan o sınıfın temsilcisidir. O olmasa bir başkası olacak ve o sınıfın taleplerinin taşıyıcılığını üstlenecekti. Belki biraz daha ağır, belki biraz daha farklı bir seyir takip edecekti ama yine bu yollardan geçecekti Türkiye.
Yüz yıldır zorla başka mecralara akıtılan nehir yatağını bulmuş, doğal mecrasında akmaya başlamıştır. Tayyip Erdoğan emekliye de ayrılsa, AK Parti'nin siyasi ömrü de tükense sözünü ettiğimiz sınıfın temsilcisi pozisyonunda bir başka siyasi hareket çıkacak, Türkiye bir daha kolay kolay o alacakaranlık kuşağına girmeyecektir.