Hıristiyan Batı çok uzun zamandan beri İslâm Dünyası'na karşı büyük bir hâkimiyet sahibi. Bu tahakküm vaziyeti Müslümanları da büyük bir eziklik ve yenilmişlik psikolojisine hapsetti ister istemez. İşte bu psikoloji yüzünden İslâm Dünyası içinde IŞİD gibi oluşumları ortaya çıkarabilecek bir damar hep yaşıyor, uygun zaman ve zemin bulduğu takdirde görünür hale geliyor. Bu damarın varlığını çok iyi bilen Batı da gerek gördüğü zaman o damara basıveriyor, oluşumun etinden sütünden istifade ediyor. Bu Taliban'da da böyle oldu, El Kaide'de de başkalarında da. Muhtemelen bundan sonra da öyle olacak.
Bu damar neden var? Çünkü Batı (Hıristiyan) hegemonyasıyla başka türlü mücadele edilemeyeceğini, barışçıl yöntemlerle bu hegemonyanın sona erdirilemeyeceğini düşünüyor bazı insanlar. Gelip geçen zamanda barışçıl yöntemler denenip de sonu hüsranla sonuçlandığı vakitler de oluyor, işte o zamanlarda IŞİD tipi oluşumlar çok daha çabuk ve kolay ortaya çıkıyor.
Geride bıraktığımız yıllarda neler oldu Ortadoğu'da? Irak'ta Maliki yönetimi açıkça Şiilerden yana tavır koydu, Sünni kesimi itip kaktı. Suriye'de Esed zulmü malum. Mısır'da demokratik seçimlerle gelmiş bir iktidar darbeyle devrildi. Bunların hepsi de o Batı hegemonyasından bilindi. Yanlış da bilinmedi doğrusu. Bütün bunların sonucu da işte IŞİD ortaya çıktı.
Geçenlerde ünlü bir köşe yazarı ''IŞİD İslam Dışı mı? Emin miyiz?'' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Başlıktan da anlaşılacağı üzere bazı üst düzey yöneticilerin söz konusu oluşumu bir çırpıda İslâm dışı ilan etmelerini çok da gerçekçi bulmadığını ifade ettikten sonra sorguluyor ve şöyle bir saptama yapıyor.
Belki ''önyargı'' olacak ama birçok kişinin, IŞİD'in yaptıklarına içten içe sempati duyduğuna ben eminim. IŞİD gazetecinin kafasını kestiğinde, ''Amerikan gâvuruna ders olsun; Ortadoğu'ya müdahale etmenin cezasını çeksin'' diyorlar.
Batı hegemonyası tabii bütün Müslümanları benzer bir psikolojiye sokmuş durumda, sadece IŞİD türü örgütlere aktif olarak katılanları değil. Dolayısıyla içten içe bir sempati ve onaylamanın varlığı sürpriz değil bize göre de.
Lafı fazla uzatmayalım da âcizane son sözümüzü söyleyelim. Bu tür oluşumların tarihten beri İslâm Dünyası'nın bir damarında hep yaşadığını ve uygun zaman ve zemin bulduğunda aktif hale geldiğini söyledik. Ancak ne var ki bu toprakların, bu kültürün mücadele yöntemi bu değildir. Moğol İstilası'nı tarih dersi okuyan herkes duymuştur. Peki, Moğolların kovuluşu hakkında bilgisi olan var mı? Yoktur, çünkü böyle bir kovulma hadisesi gerçekleşmemiştir. Mevlana'lar, Yunus Emre'ler ve dönemin diğer manevi dinamikleri onları tasavvuf ikliminde eritmiş ve buharlaştırmıştır.
Aradan asırlar geçti ama o yöntem hiçbir zaman geçerliliğini kaybetmedi. Dünya durdukça da kaybetmeyecek. Eninde sonunda kazananlar da hep o yöntemi uygulayanlar olacak. Baksanıza, Anadolu'da sayısız etnik köken ismi sayılıyor ama aralarında Moğol diye bir şey yok. Mümkün olsa da bir kavmin, bir ulusun bütün bireylerini bir meydanda toplayıp yakmaya kalksanız bile böyle bir şeyi başaramazsınız.