Geçenlerde AK Parti'nin alt kademelerinde siyaset yapan iki ahbapla sohbet ederken, daha uzun süredir partinin içinde olan ve pozisyonu icabı halkın nabzını daha iyi tutan ahbap, lafın bir yerinde ''bizim en iyi zamanlarımız bitti. Mesela % 35 gibi bir oyla seçim kazanmanın da hiçbir esprisi olmayacak'' benzeri bir şey söyledi.
Hiçbir siyasi parti ilelebed iktidarda duracak değildi, elbet AK Parti de günün birinde iktidardan inecek, hâttâ belki daha önce benzer konumda olan partiler gibi tarihe karışacaktı. Fakat bunun zamanı gelmiş ya da yaklaşmış mıydı acaba? Bunun için AK Parti'yi kuran, besleyen, mevcut pozisyonunda tutan dinamiklere bakmak gerekiyordu bize göre.
Bu dinamiklerin ortaya çıktığı zemin, Türkiye'nin son dönemini analiz eden sosyologlara göre Anadolu Sermayesi ve onun etrafında oluşan sınıftır. Yani AK Parti'nin temelinde bu sınıfın harcı vardır. Son birkaç yıldır yapılan yorumlar da adı geçen sınıfın, partiyi hiç bitmeyen bir iştah ve azimle sürekli yukarı doğru ittiğini, bu iştah ve azmin partiyi diri tutmaya devam ettiğini ve partinin daha uzun yıllar ülkeyi yöneteceğini öngörüyordu.
Bu yorum ve analizlere bir şey demiyoruz, bize göre de gerçeği yansıtıyorlar. Fakat son günlerde yapılan ilçe kongrelerinde ''Merkez''in tek aday politikası karşısında, yukarıda sözünü ettiğimiz tabanın pek de memnuniyet duymadığını görmek için anlı şanlı bir sosyolog ya da siyaset bilimci olmaya gerek yok sanırım. Seçmen ya da delege; kendi iradesinin dikkate alınmadığını hissettiği anda fena halde zalimleşir. Tepkisini o an için göstermenin yerli yerinde olmayacağını düşünüp belki erteler, ancak ilerleyen zamanlarda günün birinde mutlaka gösterir. Siyaset tarihi bunun örnekleriyle dolu ama biz sıcak bir tanesini ilgi ve bilginize sunalım:
Anadolu'da AK Parti'nin kalesi diyebileceğimiz bir ilçede 30 Mart yerel seçimlerinde iktidar partisinden belediye başkanı adayı olabilmek için tam 9 kişi başvurur. Merkez bu durum karşısında uzun süre tereddüt yaşar. Sonunda seçimlere kısa bir zaman kala, bu adayların hiçbirini değil halen görevde bulunan bağımsız belediye başkanını aday gösterir. Bir başka partinin adayı ise uzun süre önce belli olmuş ve olağanüstü bir performansla çalışmalarına devam etmektedir.
Sonuç: Muhalefet partisinin adayı, büyük oy farkıyla seçimi kazanır. Yalnız ilginçtir, il ve ilçe genel meclisi oylarında yine AK Parti önde çıkmıştır. Mesaj gayet açık ve nettir: Seçmen, belediyenin iktidar partisinden olmasının avantajlarını bildiği ve ilçesinin bu avantajlardan bugüne kadar yararlanamadığını bildiği halde tepkisini acımasızca göstermiştir. Kendine bile acımamıştır anlayacağınız.
Lafı uzatmayalım. AK Parti'nin arkasında ne İstanbul sermayesi, ne derin devlet, ne Amerika ne de başka bir süper güç vardır. Bilakis, bu saydıklarımız AK Parti'nin bir anlık tökezlemesini dört gözle beklemektedirler, geride kalan 12 yılda olan bitene bakıldığında rahatlıkla anlaşılacağı gibi. AK Parti'nin ayakta ve iktidarda kalmasının yegâne dayanağı halk desteğidir, bunu asla kaybetmemesi gerekmektedir. Bu da tabanın sesine kulak vererek, tercihlerine önem vererek, ''Merkez''in bazı konularda hassasiyeti varsa bu hassasiyetler konusunda tabanı ikna ederek olabilir.