Birazdan okuyacağınız yazıyı, 2004 mayısında, yani seçimden hemen sonra, Boğaziçi Çengelköy Gazetesinde ki köşemde okuyucularımla paylaşmıştım. 5 yıl önce, seçimden sonra ne yazmışım diye arşivimi açtığımda karşıma bu ilginç yazı çıktı!
Bir seçimde gürültü patırtı içinde geçti. Adayların hayalleri, umutları, beklentileri vardı. Kiminin ki gerçekleşti, kiminin ki gerçekleşmedi. Hep merak etmişimdir.Kaybeden adaylar, eş ve çocukları, partilileri ve sevenleri, seçim öncesi ne umdular, ne buldular? Adaylara, “ Sensin! Büyüksün! Tek rakibin THY vs.” diyenler,seçim sonrası kaybeden adayları kaç kez aramışlardır acaba? Kaç kez bir araya gelerek , seçim yenilgisinin sebeplerini aramak için toplantılar düzenlemişlerdir? Tersini düşünürsek, sırf inandığı ve güvendiği için gönülden destek veren partililerini, kaybeden adaylar kaç kez teşekkür ziyaretine gitmiş veya teşekkür telefonu açmışlardır? Bu adaylar bir günlerini ayırıp, çarşı ve pazarları, esnafı, mahâlleleri dolaşarak, kazanamama sebeplerini ilk ağızdan öğrenme ihtiyacını duymuşlar mıdır? Yoksa, “ Kendim için istiyorsam na-merdim” düşüncesinden yola çıkarak, “ Nankör halk, ne olacak!” diye düşünüp, kendilerini seçmeyen halkımıza kızmışlar mıdır? Hayat tecrübelerle doludur. 5 yıl sonra yeniden yapılacak seçimlere, kendi partilerinden olan veya olmayan bir başka arkadaşı aday olursa seçim tecrübelerinden bahsedecek midir?
Kazanan adaylara gelirsek. Seçim öncesi mahâlle mahâlle, kapı kapı dolaşarak oy istedikleri ve vaatlerde bulundukları vatandaşlara iade’i ziyarette bulunacaklar mıdır? Yoksa, vatandaşlar kendilerini seçimden seçime mi göreceklerdir? Kazanan adaylar, yalnız kaldıkları ve tefekkür ettikleri bir ortamda kazanma sebepleri arasında kendilerini, kaçıncı sıraya koymaktadır? Şayet birinci sırada değillerse kendilerinin başarılarına ortak olanlarla (Parti, teşkilât, seven, seçmen vs.) seçim sonrasında aynı birlik ve beraberliği sürdürmeyi düşünecekler midir? Yoksa, bazılarının dediği gibi, “ Siyaset, adam kullanma sanatır.” veya “ Öküz öldü ortaklık bitti!” düşüncesinden yola çıkarak “ Mühür artık bende. Öyleyse Süleyman benim!” duygusuna mı kapılacaklardır?
Vaatlerini yerine getirmek için gerekli olan alt yapı çalışmalarını ve bu bilgi birikimlerine sahip mesai arkadaşlarının seçiminde gerekli itinayı gösterecekler midir? Ekip ruhunun vazgeçilmezi olan ortak aklı kullanacaklar mıdır? Yoksa, hikmeti kendisinde görüp, BEN merkezli düşünerek, etrafına Sensin! diyen yalaka takımını mı alacaklardır?
İnsanlık tarihi, Ortak Aklı kullanıp Kazananlar ve BEN merkezli düşünüp Kaybedenlerle doludur! Öyleyse Kim kazandı, Kim kaybetti?